Prepositional Phrases and Phrasal Verbs
1. a cut above: - den bir gömlek üstün
2. abide by: e uymak, -e riayet etmek
3. abstain from: hiç yapmamak, sakınmak
4. account for: bir şeyin hesabını vermek, nedenini açıklamak
5. adapt to: kendini alıştırmak, adapte etmek
6. adhere to: - yapışmak, -e sadık kalmak, bağlı kalmak
7. adjust oneself to: kendini alıştırmak, adapte etmek
8. agree to a suggestion: bir öneriyi kabul etmek
9. agree with someone: biri ile hem fikir olmak
10. aim at: silahı bir yere birine doğrultmak; bir şeyi bir yere fırlatmak
11. amount to: ile eş anlamlı olmak
12. apart from : - e sayılmazsa, -den başka, -den gayrı
13. apologize to someone for something: birinden bir şeyden dolayı özür dilemek
14. apply to somebody for something: birine bir şey için başvurmak
15. approve of: birini ya da bir şeyi onaylamak
16. argue about: bir konuda tartışmak
17. as for me: bana gelince
18. as regards: ile ilgili olarak, konusunda
19. as to that: ona gelince
20. ask for something: istemek, sormak
21. ask for trouble: belaya davetiye çıkarmak, aptalca davranmak
22. at a distance: yakında değil, belli bir mesafe de
23. at a speed of: bir hız ile, hızda
24. at a stretch: sürekli, devamlı olarak
25. at all times: daima, her zaman
26. at any rate: her ne olursa olsun
27. at breakfast: kahvaltıda
28. at close quarters: yakınlarda, yakın civarda
29. at fault: hatalı, yanlış bir şeye sebep olmak, hatalı olmak
30. at first: başlangıçta
31. at hand: yakında, kolayca ulaşılabilir
32. at last: en sonunda
33. at noon: öğlede
34. at once: hemen, derhal, beklemeksizin
35. at rest: hareket etmeyen, durağan, durgun
36. at risk: risk altında bulunmak
37. at the mercy of: savunmasız, birinin merhametine kalmış
38. at the moment: now: şu an
39. at the wheel: control altında
40. at times : sometimes: ara sıra, bazen
41. at work: işte çalışıyor olmak
42. bank on: dayanmak; dayalı, bağlı olmak
43. bargain with: ile pazarlık etmek
44. bark at: birine havlamak, çemkirmek
45. be close to: bir şeye yakın olmak
46. be comparable to: - e benzetilebilir, ile karşılaştırılabilir
47. be about to (+ bare Infinitive): bir şeyi yamak üzere olmak
48. be above suspicion: her türlü şüpheden uzak olmak
49. be absent from: yok, namevcut, mevcut değil
50. be absorbed in: bir şeye dalmak, dahil olmak
51. be acceptable to: - e açık, birileri için açık, müsait
52. be accompanied by: tarafından eşlik edile, birlikte gelen
53. be accused of: den dolayı, ile suçlanmak
54. be accustomed to: bir şeye alışık olmak
55. be acquainted with: - ile tanışmak, -i tanımak
56. be adapted to: bir şeye uyarlanmak, adapte edilmek
57. be addicted to: bir şeye müptela, bağımlı olmak
58. be adept at: bir şeyde usta, mahir olmak
59. be adjacent to: - e bitişik, bitişikteki, komşu
60. be affiliated with: - e bağlı olmak
61. be afraid of: -den korkmak
62. be alarmed at: bir şeyden dolayı tetikte olmak, dehşete kapılmak
63. be amazed at: bir şeyden dolayı hayrete düşmek, şaşırmak
64. be angry at someone’s words. birinin dediklerine kızmak
65. be angry with someone : birine kızmak
66. be angry with someone at something: birine bir şeyden dolayı kızmak
67. be anxious about: - i merak etmek
68. be ashamed of: -den utanmak
69. be associated with: - ile görüşmek, ile ilişkide bulunmak, - i hatırlatmak- i akla getirmek
70. be attached to:ile ilgili, alakalı, ilişkin
71. be attributable to:bir nedene bağlanabilir, dayandırılabilir
72. be aware of: bir şeyin farkında olmak
73. be based on: e dayalı olmak
74. be beside oneself: kontrolünü kaybetmek
75. be besieged with: ile çevrilmek, sarılı olmak
76. be blamed for: bir şeyden dolayı suçlanmak, sorumlu tutulmak
77. be busy in doing something: bir şeyi yapmak ile meşgul olmak
78. be busy with something: bir şey ile meşgul olmak
79. be capable of: - e muktedir olmak; - i yapabilmek
80. be careful of/ about: bir şeye, bir şey hakkında dikkatli olmak, dikkat etmek
81. be caught short: parası çıkışmamak
82. be caused by: -den kaynaklanmak
83. be certain/ sure of something: bir şeyden emin olmak
84. be close to: -e yakın olmak
85. be committed to: söz vermek
86. be compared with: ile karşılaştırıldığında, - nazaran
87. be compatible with: - e uyumlu, uygun
88. be complain about: bir şeyden şikayet etmek
89. be composed of: -den memnun hoşnut olmak
90. be concerned about:: kaygılanmak, endişe duymak, merak etmek
91. be confronted with: - e gidip söylemek, anlatmak
92. be conscious of: bir şeyin bilincinde olmak
93. be consistent with:den oluşmak, den ibaret olmak
94. be consonant to/ with: e uygun, ile uyumlu; ahenkli uyumlu
95. be contended with: ile uğraşmak, mücadele etmek, ; iddia etmek, ileri sürmek
96. be conversant with: - e aşina, - i iyi bilen
97. be convinced of: bir şeye ikna olmak, aklı yatmak
98. be covered with: - ile örtülü, kaplı olmak
99. be crossed with: - e dargın olmak
100. be curious about: bir şeyi merak etmek,
101. be cursed with: lanetlenmek
102. be dedicated to: atfedilen, adına sunulan, adanan
103. be dependent on(upon) bir şeye bağımlı olmak
104. be dependent on: - e bağlı, e dayalı, bağımlı
105. be depressed about: bir şeyden dolayı morali bozuk, keyifsiz olmak
106. be deprived of: bir şeyden mahrum olmak, bir şeysiz kalmak
107. be derived from: den sağlanan, - den elde edilen
108. be descended from: - in soyundan gelmek
109. be detached from: -den ayrılan, kopan
110. be determined on: bir konuda kararlı olmak
111. be detrimental to: bir şeye zarar veren, zararlı olan
112. be devoid of: - den yoksun, -den mahrum
113. be devoted to: -e adanan, - e vakf edilen
114. be different from: -den farklı olmak
115. be disappointed in: bir şeyden dolayı hayal kırıklığına uğramak
116. be disappointed with a person: birinden dolayı hayal kırıklığına uğramak
117. be displeased with/at something: bir şeyden memnun olmamak
118. be distinct from: bir şeyden ayrı, farklı olmak
119. be doubtful about: bir şeyden şüphe duymak, şüpheli olmak
120. be due to: den kaynaklanmak, ileri gelmek, ortaya çıkmak
121. be eager for: bir şeye hevesli istekli olmak
122. be eager to do : bir şeyi yapması muhtemel olmak
123. be eligible for: - e uygun
124. be engaged in doing something: bir şeyi yapmak ile meşgul olmak
125. be engaged in: bir şey ile meşgul olmak
126. be engaged to: ¬ile nişanlı olmak
127. be engaged with: meşgul olmak
128. be enthusiastic about: bir şey hakkında hevesli, istekli, şevkli olmak
129. be equal to something else: başka bir şeye eşit olmak
130. be equal to: - denk, e eşit olmak
131. be equal with someone: (statü vb) birine eşit olmak
132. be equivalent to: - e eşit olmak, karşılık gelmek, denk gelmek
133. be essential to: bir şey için gerekli, bir şey için temel ana olmak
134. be exasperated with: bir şeyden dolayı çileden çıkmak, çok kızmak
135. be excited about: bir şey için heyecan duymak
136. be exempt from: - den muaf olmak
137. be exposed to: e- maruz kalmak
138. be faithful to: - e karşı inançlı, sadık olmak
139. be familiar to someone: -e aşina olmak
140. be familiar with: - e aşina olmak, tanımak, bilmek
141. be famous for: - ile ünlü olmak
142. be far from: den uzak olmak, ırakta bulunmak
143. be favorable to: uygun, uyumlu olmak, bir şey için iyi
144. be finished with: - ile işi bitmek, ilişkisini kesmek
145. be fit for: - e için uygun olmak
146. be fluent in: bir dili akıcı bir şekilde konuşmak
147. be flushed with: bir şeyin verdiği heyecan ile dolu olmak
148. be fond of: - i sevmek; düşkün olmak
149. be for something/ somebody: birinden bir şeyden taraf olmak
150. be foreign to: -e yabancı olmak
151. be forget about: bir şeyi unutmak, aklından silmek
152. be fortunate in: -de şanslı olmak
153. be free from: -den özgür olmak; -sız
154. be glad of: -den memnun olmak
155. be good at something: bir konuda iyi olmak
156. be good for nothing: işe yaramaz
157. be guided by: - tarafından idare edilen, yönlendirilen
158. be guilty of: - in suçlusu olmak; -den suçlu olmak
159. be happy about: bir şeyden memnun olmak, bir şeyden dolayı mutlu olmak
160. be honest in: bir şeyde dürüst, hilesiz olmak
161. be hopeful of: bir şeyden ümitli olmak
162. be hungry for: bir şeye aç olmak
163. be identified with: -ile bir tutmak, ile özdeşleştirmek
164. be ignorant of: bir konuda cahil, bilgisiz olmak, bir şeyi görmezden gelmek
165. be immersed in: bir şeye dalmak, kapılmak
166. be impatient at: sabırsız olmak, tez canlı olmak
167. be impervious to: su, hava, vb. geçirmez. Nüfus edilemez
168. be in agreement with: biri ile aynı fikre sahip olmak
169. be in charge of: den sorumlu olmak, ile görevli olmak, sorumlu olmak
170. be in debt: borç içinde olmak
171. be in force: yürürlükte olmak
172. be in need of: bir şeye ihtiyaç duymak
173. be in the hands of: kontrolünde, denetiminde, merhametinde olmak
174. be in touch with in: iletişim halinde olmak, bir şeyden haberdar edilmek
175. be in trouble: sıkıntıda, bela içinde olmak
176. be independent of: -den özgür olmak, -den azat olmak
177. be indifferent to/ towards: - e karşı ilgisiz olmak
178. be indispensable to: - bir şey için vazgeçilmez, çok gerekli
179. be infatuated with: - e deli gibi aşık
180. be inferior to: - den aşağı, daha aşağı bir mevkide
181. be intent on: - e kararlı
182. be interested in: ile ilgilenmek
183. be involved in: - e karışmak
184. be isolated from: - den izole edilmiş, ayrılmış
185. be jealous of : - i kıskanmak
186. be kind to: birine bir şeye karşı nazik, kibar olmak
187. be known for: ile tanınmak, ünlü olmak
188. be late for: bir şey için geç olmak; geç kalmak
189. be lie about (tell a lie): bir konuda yalan söylemek
190. be likely to do: yapması muhtemel olmak
191. be loyal to: -e sadık olmak
192. be made of: den imal edilmiş, yapılmış olmak
193. be manufactured by: - tarafından üretilmiş
194. be necessary to: gerekli olmak
195. be next to: - in yanında, - e bitişik
196. be noted for: - ile tanınmak, ile meşhur olmak
197. be obedient to: -e itaatkar olmak
198. be obliged to: yapmak zorunda olmak, mecbur olmak
199. be oblivious to: farkında olmamak, den habersiz olmak
200. be obsessed by: aklına takılmak, aklı –e takılmak
201. be off: özgür olmak, işi olmamak; kendini kötü hissetmek; çıldırmış olmak
202. be omitted from: bir şeyden atılmak, çıkarılmak
203. be opposed to: bir şeye karşı olmak
204. be out of something: bir şeysiz kalmak,
205. be over: bitirilmek, sona ermek
206. be overcome with: -e mağlup olmak
207. be overjoyed at: bir şeyden aşırı zevk almak, memnun olmak
208. be parallel to: bir şeye paralel olmak, benzemek
209. be partial to: - e meyilli
210. be patient with: bir şeye sabır göstermek, metanet sergilemek
211. be peculiar to: - e özgü
212. be pleased about: - den memnun olmak, hoşnut olmak
213. be pleased with: - den memnun olmak, hoşnut olmak
214. be praised for: - den dolayı övülmek, methedilmek
215. be prepared to do: bir şeyi yapmaya hazır olmak
216. be prior to: bir şeyden önde, önce gelmek
217. be proportional to: - e oranla, e göre
218. be protected from: den korunmak, sakınmak
219. be protective toward(s): bir şeye karşı korumak, kol kanat germek
220. be protest against: bir şeye karşı protestoda bulunmak
221. be proud of: - ile gurur duymak
222. be punished for: -den dolayı cezalandırılmak
223. be qualified for: bir şey için seçilmek, vasıflı, nitelikli olmak
224. be react against: bir şeye karşı tepki göstermek
225. be ready for: e hazırlanmak
226. be ready to do something: bir şeyi yapmaya hazır olmak
227. be rebel against: birine, bir şeye karşı isyan etmek
228. be reduced to: bir şeye indirgenmiş
229. be related to: ile ilişkili, alakalı
230. be relative to: ile ilgili olarak
231. be relevant to: - ile ilgili, konu ile ilgili, yerinde
232. be reminiscent of: - i hatırlatan, anımsatan
233. be removed from: -den çıkarılmak, dışarı atılmak
234. be resigned to: - e teslim edilmek, verilmek
235. be resistant to: e karşı dirençli, dayanıklı olmak
236. be responsible for: bir şeyden sorumlu olmak
237. be restricted to: - ile sınırlı olmak, - e özgü olmak
238. be ripe for: : bir şeyin tam vakti, zamanı olmak
239. be safe from: bir şeyden uzak, emin olmak, bir şey karşısında güvende olmak
240. be satisfied with: bir şeyden tatmin olmak, memnun olmak
241. be senior to: birinden kıdemli olmak
242. be sensitive to: bir şeye karşı duyarlı olmak
243. be separated from: - den koparılmak, ayrılmak zorunda kalmak
244. be shocked at: bir şeyden dolayı şoka uğramak, çok şaşırmak
245. be short for: bir şeyin kısaltması/kısası olmak
246. be short of: (var olan şeyler/birileri) kafi gelmemek, yetmemek, eksik olmak
247. be short on: (giysi) kısa gelmek; (belirli bir konuda) birinin eksikliği olmak
248. be similar to: - benzer olmak
249. be skillful/ clever in doing something: bir şeyde maharetli olmak
250. be sorry for : - den üzgün olmak
251. be sorry for: bir şeyden dolayı üzgün olmak
252. be strange to: birine bir şeye yabancı olmak
253. be subject to: birini olumsuz bir şeye maruz bırakmak
254. be subordinate to: bir şeyden aşağı kalmak, -den sonra gelmek
255. be suitable for. Bir şey için uygun olmak
256. be suited to: bir şeye uydurulmuş, uygun hale getirilmiş
257. be superior to: bir şeyden üstün olmak
258. be sure of: bir şeyden emin olmak
259. be sure to do something: bir şeyi yapacağından emin olmak
260. be surprised at: bir şeye şaşmak, bir şeyden dolayı şaşkınlık içinde olmak
261. be susceptible to: bir hastalığa karşı direnci olmamak, bir şey için kolay bir hedef olmak
262. be suspected of: bir şeyin şüphelisi olmak
263. be suspicious of: - den kuşku duymak, şüphelenmek
264. be synonymous with: ile aynı anlama gelmek, eş anlamlı olmak
265. be taken up with: ile meşgul olmak
266. be taken with: -den hoşlanmak, -den etkilenmek
267. be terrified of: bir şeyden dehşete düşmek, çok korkmak
268. be thankful for : bir şeyden dolayı minnettar olmak
269. be threatened with: - ile tehdit edilmek, korkutulmak
270. be tied to: e bağlı olmak, - e tabi olmak
271. be time to do something: bir şeyi yapmanın zamanı geldi
272. be tired of: -den bıkmak, -den usanmak
273. be torn between: arasında kalmak, ne yapacağını bilememek
274. be under age: yaş sınırının altında olmak, yaşı tutmamak
275. be under arrest: tutuklu olmak, hapiste olmak
276. be under consideration: değerlendirme altında olmak
277. be under control: kontrool altında olmak
278. be under cover of: - tarafından korunan, koruması altında
279. be under fire: being shot at; being criticized: ateş atında bulunmak, eleştirilmekte olmak
280. be under oath: yeminli olmak
281. be under observation: gözlem altında olmak
282. be under restraint: bir şeyi yapmaktan alıkonulmak
283. be under the influence of: etkisinde olmak, etkisi altında olmak
284. be worried about: bir şeyi merak etmek, bir şey için endişe duymak
285. be worry about: bir şeyi merak etmek, bir şey için endişe duymak
286. be worthy of: - e deymek, -e layık olmak
287. be written by: tarafından yazılmış
288. be wrong about: bir şey konusunda hatalı olmak, yanılmak, kusurlu olmak
289. bear wit: bir şeye katlanmak, dayanmak
290. because of : - den dolayı = due to = owing to = through
291. beg a person to do something: birine bir şey yapması için yalvarmak
292. beg for: dilenmek
293. beg pardon of somebody: birinden özür/af dilemek
294. behind schedule: müfredatın, planın ya da projenin gerisinde olmak
295. behind the scenes: sahne arkasında bulunan kişi, gizlice bir şeyi kontrol eden kişi
296. believe in: inanmak
297. belong to: -e ait olmak
298. benefit from: - den yararlanmak, faydalanmak, -den istifade etmek
299. beware of: bir şeyden sakınmak, kaçınmak
300. beyond a joke: şaka olamayacak kadar sinir bozucu, eşek şakası
301. beyond help: yardım edilemez, bir şey yapmak imkânsız
302. beyond reproach: mükemmel kusursuz
303. bit by bit: azar azar, kademeli olarak
304. blame a person for something: birini bir şey ile suçlamak
305. blame on: bir şeyle ile suçlamak
306. borrow something from somebody: birinden bir şey ödünç almak
307. break into: zorla girmek
308. break the news to some body : haber vermek
309. build on: bir şeyden ortaya çıkmak; bir şeye dayalı olmak
310. burst into: aniden girmek
311. but for : - e olmasa
312. by accident: kazara, rastlantı sonucu
313. by all means: mümkün olan her şekilde, her ,imkanı kullanarak
314. by chance: şans eseri, rastlantısal olarak
315. by courtesy of: birinin inayeti, izni ya da yardımı ile
316. by hand: el ile, el kullanarak
317. by means of: vasıtası ile
318. by mistake: kazara, hata sonucunda
319. by oneself: tek başına, yalnız
320. by the way: bu arada, aklıma gelmişken
321. call for: - i istemek; - gerektirmek, - i icap ettirmek
322. call forth: çıkarmak, ortaya çıkarmak
323. call in: (yardımcı, danışman olarak) birini çağırmak; bir şeyin iade edilmesini istemek; borcun ödenmesini istemek;
324. call off: iptal etmek
325. call on: istemek talep etmek; ziyaret etmek
326. call out: (askerleri, grevcileri v.b.) devreye sokmak
327. call up: telefonla aramak
328. care about: bir şeye ilgi göstermek, alaka duymak
329. care for: - e bakmak
330. care for: -e bakmak, istemek; - i sevme, -den hoşlanmak
331. change into: e dönüşmek, dönüştürmek
332. charge someone for: birini bir şeyden dolayı cezalandırmak
333. charge someone with something: birini bir şey ile cezalandırmak
334. close down: kapamak, kapatmak, kapanmak
335. close in on: etrafını çevirmek
336. close up: kapatmak; kapanmak; birbirine yaklaşmak
337. collaborate with:biri ile işbirliği yapmak, güç birliği yapmak
338. come about: olmak, meydana gelmek
339. come across: rastlamak
340. come along: ilerlemek; iyileşmek; (fırsat) çıkmak
341. come around: kendine gelmek, uğramak; dediğine gelmek,
342. come at: - e rişmek, - e ulaşmak, varmak
343. come back: geri dönmek, akla gelmek
344. come down: (fiyat vb.) düşmek, azalmak
345. come in: içeri girmek
346. come into force: yürürlüğe girmek
347. come of something: bir şeyden kaynaklanmak, ortaya çıkmak
348. come off: kopmak, çıkmak, düşmek; olmak, meydana gelmek
349. come out: çıkmak, görünmek, gözükmek; haberin yayılması, yayınlanması
350. come through: gerekeni yapmak, becermek, yerine getirmek
351. come to life: canlanmak, hayat bulmak
352. come to terms with: anlaşmaya varmak, mutabık kalmak
353. come to: ayılmak, kendine gelmek
354. come true: gerçekleşmek
355. come up against: -e çatmak ile karşılaşmak
356. come up to: belirli bir hizaya kadar gelmek
357. come up with: plan, proje, çözüm vb. Bulmak
358. come upon: keşfetmek, bulmak, e rastlamak
359. come with: güçlükle kabul etmek
360. common to: müşterek, ortak; yaygın
361. communicate with: haberleşmek; ( odalar için) bir birine açılmak
362. compare something with another thing: bir şeyi başka bir şey ile karşılaştırmak
363. complain about: bir şeyden yakınmak
364. complement someone on something: birini bir şeyde tamamlamak
365. conceive of: düşünmek
366. concentrate on: bir şeye odaklanmak, yoğunlaşmak
367. concur with: uyuşmak, hem fikir olmak
368. confide in: birine sırrını söylemek; birine güven duymak, güvenmek
369. confide to: birine sırrını söylemek;
370. conform to: e uymak
371. confront with: - e gidip söylemek, anlatmak
372. confuse with: birini, bir şeyi başkası ile karıştırmak
373. congratulate someone on something: birini bir şeyden dolayı kutlamak
374. connive at: -e göz yummak
375. consist of: den oluşmak; -i içermek
376. contend for: bir şey için yarışmak, çekişmek
377. contend with: ile uğraşmak, mücadele etmek
378. contribute to: katkıda bulunmak
379. contrive from: bir şeyi başka bir şeyden uydurup yapmak
380. converse with: konuşmak, sohbet etmek
381. convert into: bir şeye dönüştürmek; e çevirmek
382. convince someone of something: birini bir şeye ikna etmek
383. cope with: ile baş etmek, başa çıkmak, üstesinden gelmek
384. cordon off: kordon altına almak
385. correspond to: başka birinin benzeri olmak
386. correspond with: uymak, tekabül etmek
387. count down: geriye doğru saymak
388. count on: güvenmek, beklemek, - i hesaba katmak
389. cover against: bir şeye karşı sigortalı olmak, bir şeye karşı birini korumak
390. cover for: geçici olarak başkasının yerine bakmak
391. crack up: sağlığı bozulmak; gülmekten katılmak, arabayı kazada paramparça etmek
392. cross out: karalamak, silmek; üstünü çizerek iptal etmek
393. cross over: üstünden/ üzerinden geçmek, geçirmek
394. crowd out: sıkıştırarak çıkarmak, dışarıya itelemek, birine yer bırakmamak
395. culminate in: ile sonuçlanmak; ile sona ermek; en yüksek noktaya varmak
396. cut across: kestirmeden gitmek
397. cut back: azaltmak, kesinti yapmak
398. cut down on: -i azaltmak
399. cut up: parça parça kesmek, doğramak
400. dash off: acele gitmek, fırlamak
401. dawn on: anlamak, farkına varmak
402. deal in: - in ticaretini yapmak
403. deal with: ile ilgilenmek; -i idare etmek; üstesinden gelmek, -den bahsetmek, -in müşterisi olmak
404. decide on something: bir şey”e karar vermek
405. deduct from: - den çıkarım yapmak, den bir sonuç çıkarmak
406. defend somebody from something: birini bir şeye karşı korumak
407. delve into: - i araştırmak
408. demand something of somebody: birinden bir şey talep etmek
409. depend on: -e dayalı, bağlı olmak
410. deprive of: -den yoksul bırakmak, den mahrum etmek
411. derive from: - den sağlamak, den elde etmek, sağlamak
412. desist from: - den vazgeçmek, -i bırakmak
413. deter from: den vazgeçmek, caymak
414. detract from:- i azaltmak, -e gölge düşürmek
415. develop into: bir şeye gelişmek, gelişip bir hal almak
416. deviate from: -den sapma, ayrılma
417. die down: azalmak, gücünün, hızını kaybetmek
418. die of: bir şeyden dolayı ölmek
419. differ from: -den farklılık göstermek
420. differ/disagree with someone: biri ile hem fikir olmamak
421. dip into: bir şeye dalma, meyletme
422. disapprove of: bir şeyi onaylamamak, tasdik etmemek, hoş karşılamamak
423. discriminate against: bir şeye karşı ayrımcılık yapmak
424. dislike for: bir şeyi sevmemek
425. dispose of: bir şeyden kurtulmak, halletmek
426. divert from: dikkatini bir şeyden uzaklaştırmak, kopmak
427. divide into parts: bölmek, parçalara ayırmak
428. doubt of: - in şüphesi
429. dream of: - in hayalini kurmak
430. dwell on: vurgulamak
431. engage in: - ile meşgul olmak
432. enquire into/about something: bir şeyi araştırmak
433. enter into: başlamak, girişmek
434. escape from: bir şeyden kaçmak, kurtulmaya çalışmak
435. exchanger for: bir şey karşılığında değişmek
436. excuse someone for: birini bir şeyden dolayı bağışlamak
437. expand on: daha da açmak, açıklamak
438. extricate from: : birinden bir şeyden kurtarmak, çıkarmak
439. fade away: yavaş yavaş yok olmak, solup gitmek
440. fall away: çekilmek, gerilemek
441. fall back on: güvenilir kimseye, yere başvurmak
442. fall behind: geri kalmak
443. fall down: düşmek
444. fall in love with someone: birine aşık olmak
445. fall into: bir şeyin içine düşmek
446. fall through: suya düşmek, gerçekleşmemek
447. feel up to: kendini bir şeyi yapacak kadar güçlü hissetmek
448. fill in for: birinin yerine çalışmak
449. fill in: doldurmak
450. fill out: formu doldurmak
451. fill something with: bir şeyi bir şey ile doldurmak
452. fill up: doldurmak
453. fix on: - i seçmek, - e karar vermek
454. flee from: firar etmek, kaçmak
455. flirt with: biri ile flört etmek
456. fly at: birden bire üstüne saldırmak
457. fly away: uçup gitmek
458. fly into a rage: küplere binmek, sinirlenmek
459. for a living: meslek, iş olarak
460. for a while: bir süreliğine
461. for certain: kesinlikle şüphesiz
462. for example: as an illustration: for instance: örneğin
463. for fun: eğlence olsun diye
464. for good: kalıcı olarak
465. for now: şu an için, geçici olarak
466. for sale: satılık, satışta olan
467. for sure: kesinlikle
468. for the sake of: for the benefit of; for the purpose of: biri bir şey adına, çıkarına
469. forgive someone for: birini bir şeyden dolayı bağışlamak
470. from a far: uzaktan, uzak bir mesafeden
471. from all sides: her taraftan, her yönden
472. from head to foot: baştan ayağa, tamamıyla
473. from time to time: occasionally: zaman zaman, ara sıra
474. frown at: kaşlarını çatmak
475. frown on: - i uygun görmemek
476. gaze at: gözünü dikip bakmak, seyretmek
477. get about: duyulmak, ulaşmak
478. get across: anlatmak, açıklamak
479. get ahead: ilerlemek, bir işte başarılı olmak
480. get along (with someone): biri ile iyi geçinmek
481. get around: çok gezmek, hareket etmek, (haber) yayılmak,; bir yol bulup- den kurtulmak
482. get at: - e ulaşmak, erişmek
483. get away with something: bir şeyi yapmayı başarmak
484. get back: geri dönmek
485. get behind: geç kalmak
486. get by: bir şey ile kıt kanaat geçinmek
487. get down (to): inmek, geri adım atmak
488. get in: varmak, ulaşmak
489. get of: rakibi geçmek
490. get on one's nerves: annoy; irritate: birinin sinirlerini bozmak, sinirlendirmek
491. get on with somebody: biri ile iyi geçinmek
492. get on: geçinmek, başarmak
493. get out: ayrılmak, evden uzaklara gitmek
494. get rid of: yok etmek, kurtulmak
495. get the feel of: bir şeye alışmak
496. get up: ayağa kalmak, yataktan kalkmak
497. glare at: e ters ters bakmak
498. go about a task: bir işi ele almak; bir işe başlamak
499. go after: yakalamak ve elinden almak için peşinden gitmek, kovalamak
500. go against: - karşı gelmek; - aykırı olmak; (sonuç) – in aleyhinde olmak
501. go along with: ile beraber olmak; -e razı olmak, kabul etmek
502. go around with: arkadaş olmak; (hastalık) çok kişiye bulaşmak
503. go at: - e saldırmak
504. go back: dönmek
505. go beyond: - in ötesine geçmek
506. go by: (zaman v.b.) geçmek; bir şeyi kılavuz kabul etmek; e bakarak hüküm vermek
507. go down: (seviye, kalite) düşmek; batmak; (şiş/su inmek);karşılanmak
508. go for: - e saldırmak; -i seçmek; -den hoşlanmak; için geçerli olmak
509. go in for: bir şeyin meraklısı olmak, bir şeyi yapmaktan hoşlanmak
510. go in: girmek, uymak, (güneş, ay) bulutla örtülmek
511. go into effect: yürürlüğe girmek
512. go into: bir mesleğe başlamak, (bir iş için belirli bir süre) harcanmak
513. go off: patlamak, çalmaya başlamak, (ışık/kalorifer) sönmek;(yemek) bozulmak
514. go on foot: yaya olarak
515. go over: -i incelemek, -i tekrar etmek, gözden geçirmek;
516. go through: hastalık sıkıntı geçirmek, harcamak; - i gözden geçirmek, yoklamak
517. go to pot: berbat olmak
518. go to seed: çaptan düşmek
519. go under: batmak, iflas etmek
520. go up: çıkmak, yükselmek; (tiyatro) perde kalkmak
521. go with: -e uygun olmak, -e uymak, ile flört etmek; - e devam etmek
522. grieve about/at: bir şeyden acı duymak, bir şeyden dolayı azap çekmek
523. growl at: birine, bir şeye hırlamak
524. guard somebody against someone or something: birini bir şeyden ya da birinden korumak
525. hand in hand: el ele
526. have a reputation for: bir şeyden dolayı ünlü olmak, bir şey ile ünlü olmak
527. have affection for: birine ilgi duymak, hoşlanmak
528. have compassion for: birine karşı merhamette bulunmak, birine acımak
529. have it in for: birine kin duymak
530. have it out: bir davayı kavga ederek bitirmek, sonlandırmak
531. have no use for: - den nefret etmek, tiksinmek
532. have on: giyinmek
533. have respect for: birine saygı duymak
534. hesitate at: tereddüt etmek, duraksamak
535. hint at: hissettirmek, üstü kapalı olarak söylemek, dokundurmak
536. hit upon: rasgele bulmak
537. hit upon: rasgele bulmak
538. hope for something: bir şeyi ummak, beklemek
539. impinge on: - i etkilemek
540. impose on: -e vergi koymak, zorla kabul ettirmek, empoze etmek,
541. in/ with regard to: - e gelince
542. in/ with regard to: - e gelince
543. in a hurry: acele ile, telaş içinde
544. in addition to: as well as: ek olarak, ek olarak, yanı sıra
545. in agreement: fakir birliği içinde olmak
546. in any case: her ne olursa olsun, her koşulda
547. in brief: özetle, bir kaç kelime ile
548. in bulk: büyük miktarda
549. in common: ortak, bir grup tarafından paylaşılan şey
550. in conjunction with: - ile bir arada, birlikte
551. in consequence of: sonucunda, nedeniyle
552. in control: kontrol altında, denetiminde
553. in danger: tehlike altında, tehdit altında
554. in debt: borç içinde olmak
555. in demand: revaçta, çok istenen, arzulanan
556. in depth: derinlemesine, detaylıca
557. in disgrace: yüz kızartıcı, kara leke olmak
558. in doubt: şüpheli, kesin değil
559. in earnest: ciddi, kararlı bir şekilde
560. in effect: kural, kanun v.b. etkin yürürlükte
561. in fact: in reality; really: gerçekte: aslında
562. in favor of: birini, bir şeyi desteklemek, tarafında
563. in fear of: bir şeyin korkusu ile dolu olmak
564. in flames: yanar halde, alev almış
565. in front of: önünde
566. in general: genel olarak
567. in need of: bir şeye ihtiyaç duymak
568. in part: to some degree: kısmen, bir dereceye kadar
569. in particular: especially: özellikle
570. in power: iktidarda olmak, gücü elinde tutmak
571. in private: başkalarının gözü önünde olmadan, kişiye özel
572. in reserve: reserved olmak, gelecekte kullanılmak için ayrılmak
573. in return for: as repayment for: karşılığında
574. in sight: görünürde, görüş açısı içinde
575. in silence: sessizlik içinde, sessiz, suskun olmak
576. in stock: stokta olmak, stokta bulunmak
577. in that case: o halde, eğer o doğru ise
578. in the course of: esnasında, süresince
579. in the end: finally: nihayetinde, en sonunda
580. in the long run: uzun vade de
581. in the short run: kısa vadede
582. in the wrong: bir hatadan sorumlu olmak, suçlu olmak
583. in theory: teorik olarak
584. in this manner: bu tarzda, şekilde
585. in turn: sıra ile
586. in vain: boşuna, başarısız bir şekilde
587. indulge in: bir şeye düşkün olmak
588. infer from: bir şeyden çıkarım yapmak, anlamak
589. inform somebody of something: birine bir haber vermek, bilgilendirmek
590. insist on: bir şeyde ısrar etmek, ısrarcı olmak
591. intervene in: e karışmak
592. invest in: bir şeye yatırım yapmak
593. jump on: -e saldırmak, çatmak
594. keep away: uzak durmak; uzak tutmak
595. keep company: (with )arkadaşlık etmek, yalnız bırakmamak
596. keep dark: saklamak, sır vermemek,
597. keep down: başını kaldırtmamak, yükselmesini engellemek
598. keep from: - den korumak
599. keep going: devam etmek; ilerlemek, sürdürmek
600. keep in mid: aklında tutmak, hep hatırlamak
601. keep in with: ile dost kalmak
602. keep in: içeride kalmak, içeride alıkoymak, saklamak
603. keep it up: sürdürmek, devam etmek
604. keep off: -i yaklaştırmamak, - uzak tutmak, -den uzak kalmak
605. keep on: devam etmek
606. keep out: dışında kalmak, dışarıda bırakmak
607. keep step with: -e ayak uydurmak
608. keep to: bağlı kalmak
609. keep touch with: ile ilişkiyi sürdürmek
610. keep up with: - den geri kalmamak
611. keep up: devam etmek, yüksek tutmak
612. keep watch: bekçilik etmek nöbet beklemek
613. knock about: tekrar vurmak, tartaklamak
614. knock down: yumrukla yere devirmek
615. knock out: vurup yıkmak, nakavt etmek
616. knock over: devirmek
617. knock together: birbirine çarpmak
618. knock up: bir araya toplamak
619. lack of: -in eksikliği, - yokluğu
620. laugh at: ¬-e gülmek,
621. lead to: -e yol açmak
622. listen to: birini, bir şeyi dinlemek
623. live by doing smth: bir şey yaparak hayatını devam ettirmek
624. live for: biri/bir şey için yaşamak
625. live within: - egöre yaşamak
626. long for: birini bir şeyi özlemek, arzulamak, beklemek
627. look at: birine, bir şeye bakmak
628. look down (on): hakir, küçük görmek
629. look for: birini bir şeyi aramak
630. look forward to: hevesle, dört gözle beklemek
631. look in on: kısa bir ziyaret yapmak
632. look into: - i araştırmak; -i soruşturmak, - i incelemek
633. look like: -e benzemek; -cek gibi olmak
634. look on: bakıp durmak, seyretmek; başkası ile aynı kitaptan okumak
635. look out for: dikkat etmek
636. look out: -den dışarı bakmak; sakınmak;
637. look over: muayene etmek, - i incelemek, -e göz gezdirmek
638. look through: -den bakmak;- i gözden geçirmek incelemek, - i yoklamak
639. look up to: -e saygı göstermek, -e hayranlık duymak, -i örnek almak
640. make away with somebody: birini öldürmek
641. meet with: ile buluşmak
642. merge into: birleşmek, birleştirmek, e dönüştürmek
643. mourn for: birinin, bir şeyin yasını tutmak
644. move down: öğrenciyi bir alt sınıfa yükseltmek, bir üst sınıfa yükselmek
645. move in: eve taşınmak, içeri girmek
646. move on: ileri gitmek, ileriki safhaya geçmek
647. move out: evden taşınmak, dışarıya çıkmak
648. move up: öğrenciyi bir üst sınıfa indirmek, bir üst sınıfa inmek
649. next of kin: yakın akraba
650. not down: not etmek, kaydetmek
651. object to: -e itiraz etmek, -e karşı çıkmak
652. of course: pek tabi ki, beklenildiği üzere
653. of necessity: zaruri olarak
654. of no consequence: önemsiz
655. of one's own accord: isteyerek; kendi rızası ile
656. of one's own free will: isteyerek; kendi rızası ile
657. of the question: imkansız, düşünülemez
658. on behalf of: birsinin ya da bir şeyin çıkarına, faydasına, :-in namına, -in adına
659. on demand: talep edilmek, revaçta olmak
660. on display: sergide olmak, sergide olan
661. on duty: görevli olmak, sorumlu olmak
662. on fire: burning: yanar halde olmak, tutuşmuş olmak
663. on fire: yanar halde, yanan
664. on no account: hiç bir koşul atında, h,ç bir şekilde
665. on order: talep edilmiş ama daha teslim edilmemiş ürünler için kullanılır
666. on purpose: bilerek, isteyerek, kasten
667. on sale: satılık
668. on schedule: plana, müfredata uygun olarak planlanan vakitte
669. on second thoughts: yeniden düşününce, tekrar düşününce
670. on the average: ortalama olarak, genellikle, normalde
671. on the move: hareket halinde
672. on the run: kaçmakta, geri çekilmekte, kaçarken
673. on the verge of: very close to; about to: bir şeyin eşiğinde, yapmak üzere
674. once and for all: ilk ve son kez
675. once in a while: ara sıra
676. out of breath: nefessiz kalmak,
677. out of control: kontrol dışı
678. out of danger: tehlikeden uzak, güvende
679. out of date: artık kullanılmayan, modası geçmiş
680. out of debt: borçsuz, harçsız
681. out of doors: ev dışında, açık alanda
682. out of fashion: eski moda, modası geçmiş
683. out of hand: kontrol dışı, elde olmayan
684. out of line with: in disagreement with: biri ile fakir ayrılığı içinde
685. out of order: bozuk, bozulmuş
686. out of print: baskısı olmaya. Artık basılmayan
687. out of regard for/to: - in hatırı için
688. out of sight: görüş alanı dışında, gizli kapaklı
689. out of the blue: beklenmedik bir şekilde
690. out of the ordinary: unusual: normal dışı, olağan dışı
691. out of touch: iletişim dışı, ulaşılamaz
692. out of trouble: tehlikeden uzak, tehlikesiz
693. out of work: işsiz kalmak
694. participate in: e katılmak
695. pass away: ölmek
696. pass by: yanından geçmek
697. pass for: - gözüyle bakılmak, - diye kabul edilmek
698. pass on to: başka bir konuya geçmek
699. pass on: vefat etmek
700. pass oneself off as : ... diye geçinmek, ... diye satmak
701. pass out: bayılmak, kendinden geçmek; dağıtmak
702. pass over: atlayıp geçmek, üstünden geçmek, ihmal etmek, görmemek, göz ardı etmek
703. pass something on to: bir şeyi başkasına vermek iletmek, geçirmek
704. pass the buck: sorumluluğunu başkasının üzerine atmak
705. pass through: içinden geçmek; nüfuz etmek
706. pass up: yararlanmamak, fırsatı kaçırmak
707. pay for: - in hesabını ödemek, - in masrafını ödemek
708. persist in: -de ısrar etmek; ayak diremek
709. pertain to: e ait olmak; ile ilgili olmak; ile alakalı olmak
710. pick apart: çekiştirmek; insafsızca eleştirmek; savını çürütmek
711. pick at: - i çekelemek; iştahsızca yemek
712. pick off: koparmak; tabanca ile birer bire vurup düşürmek
713. pick on: seçmek
714. pick out: seçmek, ayırmak
715. pick up: kaldırmak, toplamak
716. plead for: bir şey için yalvarmak, rica etmek
717. plunge into: e dalmak, e daldırmak; sokmak; saplamak
718. point at: göstermek, işaret etmek
719. pose for: bir şey için poz vermek, pozunu vermek
720. pounce at/ on: birden üstüne atılmak
721. pray for: - için dua etmek, yakarmak
722. prepare for: bir şey için hazırlamak, hazırlanmak
723. preside at/ over: - e başkanlık etmek
724. press for: bir şey için baskı yapmak
725. press on: zorla kabul ettirmek
726. prevent something from happening: bir şeyin olmasını engellemek, korumak
727. proceed from: - den kaynaklanmak, - den ileri gelmek
728. proceed to: -e gitmek ilerlemek
729. proceed with: - e devam etmek
730. profit from: - den yararlanmak, faydalanmak; istifade etmek
731. protect from: bir şeyden, birinden korumak
732. pry into: - in gizlisini saklısını araştırmak
733. punish for: bir şeyden dolayı cezalandırmak
734. put forward: ileri sürmek
735. put the blame on someone: suçu birine atmak
736. put to flight: kaçırmak
737. quote from: - den alıntı yapmak
738. radiate from: -den yayılmak, saçılmak
739. recoil from: bir şeyden geri çekilme, vazgeçme, geri adım atma
740. recover from: - den iyileşmek
741. refer to: e göndermek, başvurmak; e bakmak
742. reflect on: iyice düşünmek, ölçüp biçmek
743. refrain from: - en kaçınmak, den sakınmak; kendini tutmak
744. regard as: - e olarak kabul etmek
745. regardless of: - e aldırmayarak, bakmayarak
746. register for: bir şeye kaydolmak, yazılmak
747. relate to: ile ilgili olmak; ile ilgisi olmak
748. rely on:-e güvenmek, e itimat etmek, e bel bağlamak
749. remove to: - e taşınmak
750. resort to: e gitmek, -e başvurmak
751. respond to: e tepki, karşılık vermek
752. revert to: e geri gitmek, e dönmek
753. reward somebody with: birini bir şey ile ödüllendirmek
754. rob somebody of something: birini soymak
755. run a boundary: sınırı aşmak
756. run a risk: riske girmek
757. run about: koşuşturmak, öteye beriye koşmak
758. run across: rastlamak
759. run after: -in peşinde koşmak
760. run against: -e çatmak, - e çarpmak
761. run aground: karaya oturmak
762. run away with: - i alıp kaçmak, aşığı ile kaçmak, bir konuda en başarılı kişi olmak
763. run away: kaçmak, firar etmek
764. run down: çarpıp yere düşürmek, çarpmak; yermek, kötülemek; arkasından koşup yakalamak; kuvvetten düşmek; arayıp bulmak
765. run dry: kurumak
766. run for office: seçimle geline bir görev için yarışmak
767. run for one’s life: kaçıp kurtulmak
768. run hard: hızlı koşmak
769. run into: -e rast gelmek, -e çarpmak
770. run low: azalmak
771. run off: kaçmak
772. run on: devam etmek, devamlı koşmak
773. run out on: birini terk etmek
774. run out: dışarı koşmak; (süre) bitmek; tükenmek
775. run over: çarpıp ezmek, tekrarlamak, gözden geçirmek, taşmak
776. run short of: (malzemesi) tükenmek, azalmak
777. run true to form: kedisinden beklendiği gibi davranmak
778. run upon: e rastlamak
779. search for: bir şeyi araştırmak, aramak, peşinde olmak
780. see the light: bir şeyin aslını öğrenmek
781. see about: icabına bakmak
782. see double: şeşi beş görmek, biri iki görmek
783. see eye to eye with: biri ile tam olarak fakir birliği içinde olmak
784. see one through: yetmek, idare etmek
785. see red: çok öfkelenmek, gözünü kan bürümek
786. see someone home: birini eve bırakmak
787. see someone off: birini geçirmek, yolcu etmek
788. see something out: bir şeyi sonuna getirmek, bitirmek
789. see to: bir şey ile ilgilenmek, -in icabına bakmak
790. send for: çağırmak
791. set about: başlamak
792. set in foot: ayak basmak
793. set in motion: harekete geçirmek, başlatmak
794. shame for: bir şeyden dolayı utanmak
795. shoot at: birine bir şeye ateş etmek
796. shoot down: birini, bir şeyi ateş ederek düşürmek
797. shoot out: fırlamak
798. shop for: belirli şeylerin peşinde çarşı Pazar dolaşmak
799. shout at: birine bağırmak, haykırmak
800. shrink from: (korkudan) –den çekilmek
801. sink into: bir şeyim için düşmek
802. smell of: belirli bir şeyin kokusunu almak, koklamak
803. smile at: birine, bir şeye gülümsemek
804. snap at: ağzıyla kapmaya çalışmak, (kopek için) ısırmaya çalışmak
805. sneer at: e dudak bükmek, küçümsemek
806. sneeze at: e dudak bükmek, küçümsemek
807. spy on: bir konuda casusluk etmek
808. stand against: karşı koymak, mukavemet etmek
809. stand for: adaylığını koymak
810. stare at: dikkatle bakmak
811. start back: geri dönmek
812. start off: başlamak
813. start out as: - e olarak çalışmaya başlamak
814. start something up: bir makineyi çalıştırmak; bir şeyi başlatmak
815. start with: başlangıçta, ilkin, evvel
816. stem from: -den kaynaklanmak
817. stick at: bir iş üzerinde sabırla çalışmaya devam etmek
818. stick on: -e yapışmak, yapıştırmak
819. stick on: birine tutulmak, aşık olmak
820. stick to: bir şeye sadık kalmak
821. stick up for: birini savunmak
822. stick with: biri ile beraber kalmak
823. submit to: arz etmek, sunmak, teslim etmek
824. subscribe to: bir şeye abone olmak; bir görüşü paylaşmak
825. subsist on: ile geçinmek ile yaşamak
826. substitute for: geçici olarak başkasının yerine çalışmak; vekâlet etmek; başkasının yerine oyuna girmek
827. succeed in doing something bir şeyde başarılı olmak
828. succumb to: dayanamamak, direnememek, yenilmek, dayanamayarak karşı çıkmaktan vazgeçmek
829. suffer from: bir şeyden sıkıntılı olmak, dertli olmak, acı çekmek
830. suitable to: uygun, müsait olmak
831. surrender to: kendini bir şeye vermek, kaptırmak
832. suspicious of: - den kuşku duymak
833. swear at: küfür etmek
834. swear by: bir şey üzerine yemin etmek
835. swear on: -e üzerine yemin etmek
836. take a break: mola vermek
837. take a chance: riske girmek
838. take a dim view of: -i doğru bulmamak
839. take a hard line with: birine karşı sert davranmak
840. take a look at: göz atmak, gözden geçirmek
841. take a vote: oylamaya sunmak
842. take after: fiziki olarak birine benzemek
843. take aim (at): -e nişan almak
844. take away from: birini bir şeyi başka birinden ayırmak, gölge düşürmek
845. take away: birini bir şeyi başka bir yere götürmek, desteği çekmek
846. take back: geri götürmek, geri almak,
847. take care of: -e bakmak, -in bakımı ile ilgilenmek; - i karşılamak; bir meseleyi halletmek
848. take charge: yönetimi ele geçirmek, sorumluluğu üstüne almak
849. take hold of: tutmak, kavramak, yakalamak; etkisi altına almak
850. take into consideration: karar verirken aklında tutmak, değerlendirirken unutmamak
851. take off: (uçak, kuş) havalanmak, kalkmak.
852. take on: (taşıt, kargo) yolcu almak; işe almak; biri ile uğraşmak, meşgul olmak; biri ile dövüşmek, vuruşmak; işi kabul etmek; sorumluluğu üstlenmek
853. take out after: kovalamaya başlamak, peşinden gitmek, takip etmek
854. take out: sigorta poliçesini satın almak; yola çıkmak
855. take over: yönetimi ele almak, ele geçirmek, üstlenmek; devir almak
856. take part in: bir şeye iştirak etmek
857. take place: olmak, meydana gelmek, vuku bulmak; geçmek
858. take somebody for: birini bir şeyi başkası sanmak
859. take to: bir yere gitmek
860. taken ill: hastalanmak
861. talk about: hakkında konuşmak, bahsetmek
862. the general run of: -in çoğunluğu, -in büyük kısmı
863. think about: - i düşünmek, - i aklına getirmek, iyice düşünmek
864. think back on: - i aklına getirmek, hatırlamak
865. think better of: ( bir şeyin akıl karı olmadığını düşünerek ) vazgeçmek
866. think highly of: -e saygı duymak
867. think much of: e göre pek değerli olmak
868. threaten with: ile tehdit etmek
869. thrive on: birine, bir şeye iyi gelmek
870. throw something at somebody: birine bir şey fırlatmak, atmak
871. to a certain extent: partly: belli bir dereceye kadar, kısmen
872. to date: so far; until now: şu an dek
873. transform into: e dönüştürmek, e dönmek
874. trip over: ayağı takılıp düşmek, tökezlemek
875. trip up: -e çelme takmak
876. try for: elde etmeye çalışmak
877. try on: prova etmek, giyip denemek
878. try out: birini ya da bir şeyi denemek
879. turn against: aleyhine dönmek, aleyhine döndürmek
880. turn away: bir başka tarafa yöneltmek, dönüp girmek, sapmak, vazgeçmek
881. turn back: geri çevirmek; geri dönmek
882. turn bad: hava için bozmak; süt vb. bozulmak
883. turn down: geri çevirmek, reddetmek; kısmak
884. turn in: içine kıvırmak, içeriye doğru çevirmek
885. turn into: olmak, kesilmek, e dönmek, dönüşmek
886. turn off: kapamak
887. turn on: açmak, çevirmek
888. turn to: e başvurmak, in yardımını istemek
889. turn up: yukarı çevirmek, açmak, çevirmek, ortaya çıkarmak
890. under foot: ayakaltında
891. vote against: - in aleyhinde oy kullanmak
892. vote for: - in lehinde oy kullanmak
893. vouch for: -i doğrulamak; - i garanti etmek; kefil olmak
894. wait for; birini bir şeyi beklemek
895. wave at: el sallamak
896. win by default: hükmen galip gelmek
897. wink at: e göz kırpmak; bir şeyi görmemezlikten gelmek
898. wish for
899. with regard to: with respect to: concerning; about: ilişkin, dair, hakkında
900. within limits: limitler içinde, sınırları aşmayan
901. without regard to: - e bakmadan aldırmadan
902. without regard to: -e bakmaksızın, -e aldırmadan
903. wonder about: merak etmek, anlamak, öğrenmek istemek
904. yield to: başkasına vermek, bırakmak; teslim etmek, teslim olmak; sonucunu ortaya çıkarmak
1. a cut above: - den bir gömlek üstün
2. abide by: e uymak, -e riayet etmek
3. abstain from: hiç yapmamak, sakınmak
4. account for: bir şeyin hesabını vermek, nedenini açıklamak
5. adapt to: kendini alıştırmak, adapte etmek
6. adhere to: - yapışmak, -e sadık kalmak, bağlı kalmak
7. adjust oneself to: kendini alıştırmak, adapte etmek
8. agree to a suggestion: bir öneriyi kabul etmek
9. agree with someone: biri ile hem fikir olmak
10. aim at: silahı bir yere birine doğrultmak; bir şeyi bir yere fırlatmak
11. amount to: ile eş anlamlı olmak
12. apart from : - e sayılmazsa, -den başka, -den gayrı
13. apologize to someone for something: birinden bir şeyden dolayı özür dilemek
14. apply to somebody for something: birine bir şey için başvurmak
15. approve of: birini ya da bir şeyi onaylamak
16. argue about: bir konuda tartışmak
17. as for me: bana gelince
18. as regards: ile ilgili olarak, konusunda
19. as to that: ona gelince
20. ask for something: istemek, sormak
21. ask for trouble: belaya davetiye çıkarmak, aptalca davranmak
22. at a distance: yakında değil, belli bir mesafe de
23. at a speed of: bir hız ile, hızda
24. at a stretch: sürekli, devamlı olarak
25. at all times: daima, her zaman
26. at any rate: her ne olursa olsun
27. at breakfast: kahvaltıda
28. at close quarters: yakınlarda, yakın civarda
29. at fault: hatalı, yanlış bir şeye sebep olmak, hatalı olmak
30. at first: başlangıçta
31. at hand: yakında, kolayca ulaşılabilir
32. at last: en sonunda
33. at noon: öğlede
34. at once: hemen, derhal, beklemeksizin
35. at rest: hareket etmeyen, durağan, durgun
36. at risk: risk altında bulunmak
37. at the mercy of: savunmasız, birinin merhametine kalmış
38. at the moment: now: şu an
39. at the wheel: control altında
40. at times : sometimes: ara sıra, bazen
41. at work: işte çalışıyor olmak
42. bank on: dayanmak; dayalı, bağlı olmak
43. bargain with: ile pazarlık etmek
44. bark at: birine havlamak, çemkirmek
45. be close to: bir şeye yakın olmak
46. be comparable to: - e benzetilebilir, ile karşılaştırılabilir
47. be about to (+ bare Infinitive): bir şeyi yamak üzere olmak
48. be above suspicion: her türlü şüpheden uzak olmak
49. be absent from: yok, namevcut, mevcut değil
50. be absorbed in: bir şeye dalmak, dahil olmak
51. be acceptable to: - e açık, birileri için açık, müsait
52. be accompanied by: tarafından eşlik edile, birlikte gelen
53. be accused of: den dolayı, ile suçlanmak
54. be accustomed to: bir şeye alışık olmak
55. be acquainted with: - ile tanışmak, -i tanımak
56. be adapted to: bir şeye uyarlanmak, adapte edilmek
57. be addicted to: bir şeye müptela, bağımlı olmak
58. be adept at: bir şeyde usta, mahir olmak
59. be adjacent to: - e bitişik, bitişikteki, komşu
60. be affiliated with: - e bağlı olmak
61. be afraid of: -den korkmak
62. be alarmed at: bir şeyden dolayı tetikte olmak, dehşete kapılmak
63. be amazed at: bir şeyden dolayı hayrete düşmek, şaşırmak
64. be angry at someone’s words. birinin dediklerine kızmak
65. be angry with someone : birine kızmak
66. be angry with someone at something: birine bir şeyden dolayı kızmak
67. be anxious about: - i merak etmek
68. be ashamed of: -den utanmak
69. be associated with: - ile görüşmek, ile ilişkide bulunmak, - i hatırlatmak- i akla getirmek
70. be attached to:ile ilgili, alakalı, ilişkin
71. be attributable to:bir nedene bağlanabilir, dayandırılabilir
72. be aware of: bir şeyin farkında olmak
73. be based on: e dayalı olmak
74. be beside oneself: kontrolünü kaybetmek
75. be besieged with: ile çevrilmek, sarılı olmak
76. be blamed for: bir şeyden dolayı suçlanmak, sorumlu tutulmak
77. be busy in doing something: bir şeyi yapmak ile meşgul olmak
78. be busy with something: bir şey ile meşgul olmak
79. be capable of: - e muktedir olmak; - i yapabilmek
80. be careful of/ about: bir şeye, bir şey hakkında dikkatli olmak, dikkat etmek
81. be caught short: parası çıkışmamak
82. be caused by: -den kaynaklanmak
83. be certain/ sure of something: bir şeyden emin olmak
84. be close to: -e yakın olmak
85. be committed to: söz vermek
86. be compared with: ile karşılaştırıldığında, - nazaran
87. be compatible with: - e uyumlu, uygun
88. be complain about: bir şeyden şikayet etmek
89. be composed of: -den memnun hoşnut olmak
90. be concerned about:: kaygılanmak, endişe duymak, merak etmek
91. be confronted with: - e gidip söylemek, anlatmak
92. be conscious of: bir şeyin bilincinde olmak
93. be consistent with:den oluşmak, den ibaret olmak
94. be consonant to/ with: e uygun, ile uyumlu; ahenkli uyumlu
95. be contended with: ile uğraşmak, mücadele etmek, ; iddia etmek, ileri sürmek
96. be conversant with: - e aşina, - i iyi bilen
97. be convinced of: bir şeye ikna olmak, aklı yatmak
98. be covered with: - ile örtülü, kaplı olmak
99. be crossed with: - e dargın olmak
100. be curious about: bir şeyi merak etmek,
101. be cursed with: lanetlenmek
102. be dedicated to: atfedilen, adına sunulan, adanan
103. be dependent on(upon) bir şeye bağımlı olmak
104. be dependent on: - e bağlı, e dayalı, bağımlı
105. be depressed about: bir şeyden dolayı morali bozuk, keyifsiz olmak
106. be deprived of: bir şeyden mahrum olmak, bir şeysiz kalmak
107. be derived from: den sağlanan, - den elde edilen
108. be descended from: - in soyundan gelmek
109. be detached from: -den ayrılan, kopan
110. be determined on: bir konuda kararlı olmak
111. be detrimental to: bir şeye zarar veren, zararlı olan
112. be devoid of: - den yoksun, -den mahrum
113. be devoted to: -e adanan, - e vakf edilen
114. be different from: -den farklı olmak
115. be disappointed in: bir şeyden dolayı hayal kırıklığına uğramak
116. be disappointed with a person: birinden dolayı hayal kırıklığına uğramak
117. be displeased with/at something: bir şeyden memnun olmamak
118. be distinct from: bir şeyden ayrı, farklı olmak
119. be doubtful about: bir şeyden şüphe duymak, şüpheli olmak
120. be due to: den kaynaklanmak, ileri gelmek, ortaya çıkmak
121. be eager for: bir şeye hevesli istekli olmak
122. be eager to do : bir şeyi yapması muhtemel olmak
123. be eligible for: - e uygun
124. be engaged in doing something: bir şeyi yapmak ile meşgul olmak
125. be engaged in: bir şey ile meşgul olmak
126. be engaged to: ¬ile nişanlı olmak
127. be engaged with: meşgul olmak
128. be enthusiastic about: bir şey hakkında hevesli, istekli, şevkli olmak
129. be equal to something else: başka bir şeye eşit olmak
130. be equal to: - denk, e eşit olmak
131. be equal with someone: (statü vb) birine eşit olmak
132. be equivalent to: - e eşit olmak, karşılık gelmek, denk gelmek
133. be essential to: bir şey için gerekli, bir şey için temel ana olmak
134. be exasperated with: bir şeyden dolayı çileden çıkmak, çok kızmak
135. be excited about: bir şey için heyecan duymak
136. be exempt from: - den muaf olmak
137. be exposed to: e- maruz kalmak
138. be faithful to: - e karşı inançlı, sadık olmak
139. be familiar to someone: -e aşina olmak
140. be familiar with: - e aşina olmak, tanımak, bilmek
141. be famous for: - ile ünlü olmak
142. be far from: den uzak olmak, ırakta bulunmak
143. be favorable to: uygun, uyumlu olmak, bir şey için iyi
144. be finished with: - ile işi bitmek, ilişkisini kesmek
145. be fit for: - e için uygun olmak
146. be fluent in: bir dili akıcı bir şekilde konuşmak
147. be flushed with: bir şeyin verdiği heyecan ile dolu olmak
148. be fond of: - i sevmek; düşkün olmak
149. be for something/ somebody: birinden bir şeyden taraf olmak
150. be foreign to: -e yabancı olmak
151. be forget about: bir şeyi unutmak, aklından silmek
152. be fortunate in: -de şanslı olmak
153. be free from: -den özgür olmak; -sız
154. be glad of: -den memnun olmak
155. be good at something: bir konuda iyi olmak
156. be good for nothing: işe yaramaz
157. be guided by: - tarafından idare edilen, yönlendirilen
158. be guilty of: - in suçlusu olmak; -den suçlu olmak
159. be happy about: bir şeyden memnun olmak, bir şeyden dolayı mutlu olmak
160. be honest in: bir şeyde dürüst, hilesiz olmak
161. be hopeful of: bir şeyden ümitli olmak
162. be hungry for: bir şeye aç olmak
163. be identified with: -ile bir tutmak, ile özdeşleştirmek
164. be ignorant of: bir konuda cahil, bilgisiz olmak, bir şeyi görmezden gelmek
165. be immersed in: bir şeye dalmak, kapılmak
166. be impatient at: sabırsız olmak, tez canlı olmak
167. be impervious to: su, hava, vb. geçirmez. Nüfus edilemez
168. be in agreement with: biri ile aynı fikre sahip olmak
169. be in charge of: den sorumlu olmak, ile görevli olmak, sorumlu olmak
170. be in debt: borç içinde olmak
171. be in force: yürürlükte olmak
172. be in need of: bir şeye ihtiyaç duymak
173. be in the hands of: kontrolünde, denetiminde, merhametinde olmak
174. be in touch with in: iletişim halinde olmak, bir şeyden haberdar edilmek
175. be in trouble: sıkıntıda, bela içinde olmak
176. be independent of: -den özgür olmak, -den azat olmak
177. be indifferent to/ towards: - e karşı ilgisiz olmak
178. be indispensable to: - bir şey için vazgeçilmez, çok gerekli
179. be infatuated with: - e deli gibi aşık
180. be inferior to: - den aşağı, daha aşağı bir mevkide
181. be intent on: - e kararlı
182. be interested in: ile ilgilenmek
183. be involved in: - e karışmak
184. be isolated from: - den izole edilmiş, ayrılmış
185. be jealous of : - i kıskanmak
186. be kind to: birine bir şeye karşı nazik, kibar olmak
187. be known for: ile tanınmak, ünlü olmak
188. be late for: bir şey için geç olmak; geç kalmak
189. be lie about (tell a lie): bir konuda yalan söylemek
190. be likely to do: yapması muhtemel olmak
191. be loyal to: -e sadık olmak
192. be made of: den imal edilmiş, yapılmış olmak
193. be manufactured by: - tarafından üretilmiş
194. be necessary to: gerekli olmak
195. be next to: - in yanında, - e bitişik
196. be noted for: - ile tanınmak, ile meşhur olmak
197. be obedient to: -e itaatkar olmak
198. be obliged to: yapmak zorunda olmak, mecbur olmak
199. be oblivious to: farkında olmamak, den habersiz olmak
200. be obsessed by: aklına takılmak, aklı –e takılmak
201. be off: özgür olmak, işi olmamak; kendini kötü hissetmek; çıldırmış olmak
202. be omitted from: bir şeyden atılmak, çıkarılmak
203. be opposed to: bir şeye karşı olmak
204. be out of something: bir şeysiz kalmak,
205. be over: bitirilmek, sona ermek
206. be overcome with: -e mağlup olmak
207. be overjoyed at: bir şeyden aşırı zevk almak, memnun olmak
208. be parallel to: bir şeye paralel olmak, benzemek
209. be partial to: - e meyilli
210. be patient with: bir şeye sabır göstermek, metanet sergilemek
211. be peculiar to: - e özgü
212. be pleased about: - den memnun olmak, hoşnut olmak
213. be pleased with: - den memnun olmak, hoşnut olmak
214. be praised for: - den dolayı övülmek, methedilmek
215. be prepared to do: bir şeyi yapmaya hazır olmak
216. be prior to: bir şeyden önde, önce gelmek
217. be proportional to: - e oranla, e göre
218. be protected from: den korunmak, sakınmak
219. be protective toward(s): bir şeye karşı korumak, kol kanat germek
220. be protest against: bir şeye karşı protestoda bulunmak
221. be proud of: - ile gurur duymak
222. be punished for: -den dolayı cezalandırılmak
223. be qualified for: bir şey için seçilmek, vasıflı, nitelikli olmak
224. be react against: bir şeye karşı tepki göstermek
225. be ready for: e hazırlanmak
226. be ready to do something: bir şeyi yapmaya hazır olmak
227. be rebel against: birine, bir şeye karşı isyan etmek
228. be reduced to: bir şeye indirgenmiş
229. be related to: ile ilişkili, alakalı
230. be relative to: ile ilgili olarak
231. be relevant to: - ile ilgili, konu ile ilgili, yerinde
232. be reminiscent of: - i hatırlatan, anımsatan
233. be removed from: -den çıkarılmak, dışarı atılmak
234. be resigned to: - e teslim edilmek, verilmek
235. be resistant to: e karşı dirençli, dayanıklı olmak
236. be responsible for: bir şeyden sorumlu olmak
237. be restricted to: - ile sınırlı olmak, - e özgü olmak
238. be ripe for: : bir şeyin tam vakti, zamanı olmak
239. be safe from: bir şeyden uzak, emin olmak, bir şey karşısında güvende olmak
240. be satisfied with: bir şeyden tatmin olmak, memnun olmak
241. be senior to: birinden kıdemli olmak
242. be sensitive to: bir şeye karşı duyarlı olmak
243. be separated from: - den koparılmak, ayrılmak zorunda kalmak
244. be shocked at: bir şeyden dolayı şoka uğramak, çok şaşırmak
245. be short for: bir şeyin kısaltması/kısası olmak
246. be short of: (var olan şeyler/birileri) kafi gelmemek, yetmemek, eksik olmak
247. be short on: (giysi) kısa gelmek; (belirli bir konuda) birinin eksikliği olmak
248. be similar to: - benzer olmak
249. be skillful/ clever in doing something: bir şeyde maharetli olmak
250. be sorry for : - den üzgün olmak
251. be sorry for: bir şeyden dolayı üzgün olmak
252. be strange to: birine bir şeye yabancı olmak
253. be subject to: birini olumsuz bir şeye maruz bırakmak
254. be subordinate to: bir şeyden aşağı kalmak, -den sonra gelmek
255. be suitable for. Bir şey için uygun olmak
256. be suited to: bir şeye uydurulmuş, uygun hale getirilmiş
257. be superior to: bir şeyden üstün olmak
258. be sure of: bir şeyden emin olmak
259. be sure to do something: bir şeyi yapacağından emin olmak
260. be surprised at: bir şeye şaşmak, bir şeyden dolayı şaşkınlık içinde olmak
261. be susceptible to: bir hastalığa karşı direnci olmamak, bir şey için kolay bir hedef olmak
262. be suspected of: bir şeyin şüphelisi olmak
263. be suspicious of: - den kuşku duymak, şüphelenmek
264. be synonymous with: ile aynı anlama gelmek, eş anlamlı olmak
265. be taken up with: ile meşgul olmak
266. be taken with: -den hoşlanmak, -den etkilenmek
267. be terrified of: bir şeyden dehşete düşmek, çok korkmak
268. be thankful for : bir şeyden dolayı minnettar olmak
269. be threatened with: - ile tehdit edilmek, korkutulmak
270. be tied to: e bağlı olmak, - e tabi olmak
271. be time to do something: bir şeyi yapmanın zamanı geldi
272. be tired of: -den bıkmak, -den usanmak
273. be torn between: arasında kalmak, ne yapacağını bilememek
274. be under age: yaş sınırının altında olmak, yaşı tutmamak
275. be under arrest: tutuklu olmak, hapiste olmak
276. be under consideration: değerlendirme altında olmak
277. be under control: kontrool altında olmak
278. be under cover of: - tarafından korunan, koruması altında
279. be under fire: being shot at; being criticized: ateş atında bulunmak, eleştirilmekte olmak
280. be under oath: yeminli olmak
281. be under observation: gözlem altında olmak
282. be under restraint: bir şeyi yapmaktan alıkonulmak
283. be under the influence of: etkisinde olmak, etkisi altında olmak
284. be worried about: bir şeyi merak etmek, bir şey için endişe duymak
285. be worry about: bir şeyi merak etmek, bir şey için endişe duymak
286. be worthy of: - e deymek, -e layık olmak
287. be written by: tarafından yazılmış
288. be wrong about: bir şey konusunda hatalı olmak, yanılmak, kusurlu olmak
289. bear wit: bir şeye katlanmak, dayanmak
290. because of : - den dolayı = due to = owing to = through
291. beg a person to do something: birine bir şey yapması için yalvarmak
292. beg for: dilenmek
293. beg pardon of somebody: birinden özür/af dilemek
294. behind schedule: müfredatın, planın ya da projenin gerisinde olmak
295. behind the scenes: sahne arkasında bulunan kişi, gizlice bir şeyi kontrol eden kişi
296. believe in: inanmak
297. belong to: -e ait olmak
298. benefit from: - den yararlanmak, faydalanmak, -den istifade etmek
299. beware of: bir şeyden sakınmak, kaçınmak
300. beyond a joke: şaka olamayacak kadar sinir bozucu, eşek şakası
301. beyond help: yardım edilemez, bir şey yapmak imkânsız
302. beyond reproach: mükemmel kusursuz
303. bit by bit: azar azar, kademeli olarak
304. blame a person for something: birini bir şey ile suçlamak
305. blame on: bir şeyle ile suçlamak
306. borrow something from somebody: birinden bir şey ödünç almak
307. break into: zorla girmek
308. break the news to some body : haber vermek
309. build on: bir şeyden ortaya çıkmak; bir şeye dayalı olmak
310. burst into: aniden girmek
311. but for : - e olmasa
312. by accident: kazara, rastlantı sonucu
313. by all means: mümkün olan her şekilde, her ,imkanı kullanarak
314. by chance: şans eseri, rastlantısal olarak
315. by courtesy of: birinin inayeti, izni ya da yardımı ile
316. by hand: el ile, el kullanarak
317. by means of: vasıtası ile
318. by mistake: kazara, hata sonucunda
319. by oneself: tek başına, yalnız
320. by the way: bu arada, aklıma gelmişken
321. call for: - i istemek; - gerektirmek, - i icap ettirmek
322. call forth: çıkarmak, ortaya çıkarmak
323. call in: (yardımcı, danışman olarak) birini çağırmak; bir şeyin iade edilmesini istemek; borcun ödenmesini istemek;
324. call off: iptal etmek
325. call on: istemek talep etmek; ziyaret etmek
326. call out: (askerleri, grevcileri v.b.) devreye sokmak
327. call up: telefonla aramak
328. care about: bir şeye ilgi göstermek, alaka duymak
329. care for: - e bakmak
330. care for: -e bakmak, istemek; - i sevme, -den hoşlanmak
331. change into: e dönüşmek, dönüştürmek
332. charge someone for: birini bir şeyden dolayı cezalandırmak
333. charge someone with something: birini bir şey ile cezalandırmak
334. close down: kapamak, kapatmak, kapanmak
335. close in on: etrafını çevirmek
336. close up: kapatmak; kapanmak; birbirine yaklaşmak
337. collaborate with:biri ile işbirliği yapmak, güç birliği yapmak
338. come about: olmak, meydana gelmek
339. come across: rastlamak
340. come along: ilerlemek; iyileşmek; (fırsat) çıkmak
341. come around: kendine gelmek, uğramak; dediğine gelmek,
342. come at: - e rişmek, - e ulaşmak, varmak
343. come back: geri dönmek, akla gelmek
344. come down: (fiyat vb.) düşmek, azalmak
345. come in: içeri girmek
346. come into force: yürürlüğe girmek
347. come of something: bir şeyden kaynaklanmak, ortaya çıkmak
348. come off: kopmak, çıkmak, düşmek; olmak, meydana gelmek
349. come out: çıkmak, görünmek, gözükmek; haberin yayılması, yayınlanması
350. come through: gerekeni yapmak, becermek, yerine getirmek
351. come to life: canlanmak, hayat bulmak
352. come to terms with: anlaşmaya varmak, mutabık kalmak
353. come to: ayılmak, kendine gelmek
354. come true: gerçekleşmek
355. come up against: -e çatmak ile karşılaşmak
356. come up to: belirli bir hizaya kadar gelmek
357. come up with: plan, proje, çözüm vb. Bulmak
358. come upon: keşfetmek, bulmak, e rastlamak
359. come with: güçlükle kabul etmek
360. common to: müşterek, ortak; yaygın
361. communicate with: haberleşmek; ( odalar için) bir birine açılmak
362. compare something with another thing: bir şeyi başka bir şey ile karşılaştırmak
363. complain about: bir şeyden yakınmak
364. complement someone on something: birini bir şeyde tamamlamak
365. conceive of: düşünmek
366. concentrate on: bir şeye odaklanmak, yoğunlaşmak
367. concur with: uyuşmak, hem fikir olmak
368. confide in: birine sırrını söylemek; birine güven duymak, güvenmek
369. confide to: birine sırrını söylemek;
370. conform to: e uymak
371. confront with: - e gidip söylemek, anlatmak
372. confuse with: birini, bir şeyi başkası ile karıştırmak
373. congratulate someone on something: birini bir şeyden dolayı kutlamak
374. connive at: -e göz yummak
375. consist of: den oluşmak; -i içermek
376. contend for: bir şey için yarışmak, çekişmek
377. contend with: ile uğraşmak, mücadele etmek
378. contribute to: katkıda bulunmak
379. contrive from: bir şeyi başka bir şeyden uydurup yapmak
380. converse with: konuşmak, sohbet etmek
381. convert into: bir şeye dönüştürmek; e çevirmek
382. convince someone of something: birini bir şeye ikna etmek
383. cope with: ile baş etmek, başa çıkmak, üstesinden gelmek
384. cordon off: kordon altına almak
385. correspond to: başka birinin benzeri olmak
386. correspond with: uymak, tekabül etmek
387. count down: geriye doğru saymak
388. count on: güvenmek, beklemek, - i hesaba katmak
389. cover against: bir şeye karşı sigortalı olmak, bir şeye karşı birini korumak
390. cover for: geçici olarak başkasının yerine bakmak
391. crack up: sağlığı bozulmak; gülmekten katılmak, arabayı kazada paramparça etmek
392. cross out: karalamak, silmek; üstünü çizerek iptal etmek
393. cross over: üstünden/ üzerinden geçmek, geçirmek
394. crowd out: sıkıştırarak çıkarmak, dışarıya itelemek, birine yer bırakmamak
395. culminate in: ile sonuçlanmak; ile sona ermek; en yüksek noktaya varmak
396. cut across: kestirmeden gitmek
397. cut back: azaltmak, kesinti yapmak
398. cut down on: -i azaltmak
399. cut up: parça parça kesmek, doğramak
400. dash off: acele gitmek, fırlamak
401. dawn on: anlamak, farkına varmak
402. deal in: - in ticaretini yapmak
403. deal with: ile ilgilenmek; -i idare etmek; üstesinden gelmek, -den bahsetmek, -in müşterisi olmak
404. decide on something: bir şey”e karar vermek
405. deduct from: - den çıkarım yapmak, den bir sonuç çıkarmak
406. defend somebody from something: birini bir şeye karşı korumak
407. delve into: - i araştırmak
408. demand something of somebody: birinden bir şey talep etmek
409. depend on: -e dayalı, bağlı olmak
410. deprive of: -den yoksul bırakmak, den mahrum etmek
411. derive from: - den sağlamak, den elde etmek, sağlamak
412. desist from: - den vazgeçmek, -i bırakmak
413. deter from: den vazgeçmek, caymak
414. detract from:- i azaltmak, -e gölge düşürmek
415. develop into: bir şeye gelişmek, gelişip bir hal almak
416. deviate from: -den sapma, ayrılma
417. die down: azalmak, gücünün, hızını kaybetmek
418. die of: bir şeyden dolayı ölmek
419. differ from: -den farklılık göstermek
420. differ/disagree with someone: biri ile hem fikir olmamak
421. dip into: bir şeye dalma, meyletme
422. disapprove of: bir şeyi onaylamamak, tasdik etmemek, hoş karşılamamak
423. discriminate against: bir şeye karşı ayrımcılık yapmak
424. dislike for: bir şeyi sevmemek
425. dispose of: bir şeyden kurtulmak, halletmek
426. divert from: dikkatini bir şeyden uzaklaştırmak, kopmak
427. divide into parts: bölmek, parçalara ayırmak
428. doubt of: - in şüphesi
429. dream of: - in hayalini kurmak
430. dwell on: vurgulamak
431. engage in: - ile meşgul olmak
432. enquire into/about something: bir şeyi araştırmak
433. enter into: başlamak, girişmek
434. escape from: bir şeyden kaçmak, kurtulmaya çalışmak
435. exchanger for: bir şey karşılığında değişmek
436. excuse someone for: birini bir şeyden dolayı bağışlamak
437. expand on: daha da açmak, açıklamak
438. extricate from: : birinden bir şeyden kurtarmak, çıkarmak
439. fade away: yavaş yavaş yok olmak, solup gitmek
440. fall away: çekilmek, gerilemek
441. fall back on: güvenilir kimseye, yere başvurmak
442. fall behind: geri kalmak
443. fall down: düşmek
444. fall in love with someone: birine aşık olmak
445. fall into: bir şeyin içine düşmek
446. fall through: suya düşmek, gerçekleşmemek
447. feel up to: kendini bir şeyi yapacak kadar güçlü hissetmek
448. fill in for: birinin yerine çalışmak
449. fill in: doldurmak
450. fill out: formu doldurmak
451. fill something with: bir şeyi bir şey ile doldurmak
452. fill up: doldurmak
453. fix on: - i seçmek, - e karar vermek
454. flee from: firar etmek, kaçmak
455. flirt with: biri ile flört etmek
456. fly at: birden bire üstüne saldırmak
457. fly away: uçup gitmek
458. fly into a rage: küplere binmek, sinirlenmek
459. for a living: meslek, iş olarak
460. for a while: bir süreliğine
461. for certain: kesinlikle şüphesiz
462. for example: as an illustration: for instance: örneğin
463. for fun: eğlence olsun diye
464. for good: kalıcı olarak
465. for now: şu an için, geçici olarak
466. for sale: satılık, satışta olan
467. for sure: kesinlikle
468. for the sake of: for the benefit of; for the purpose of: biri bir şey adına, çıkarına
469. forgive someone for: birini bir şeyden dolayı bağışlamak
470. from a far: uzaktan, uzak bir mesafeden
471. from all sides: her taraftan, her yönden
472. from head to foot: baştan ayağa, tamamıyla
473. from time to time: occasionally: zaman zaman, ara sıra
474. frown at: kaşlarını çatmak
475. frown on: - i uygun görmemek
476. gaze at: gözünü dikip bakmak, seyretmek
477. get about: duyulmak, ulaşmak
478. get across: anlatmak, açıklamak
479. get ahead: ilerlemek, bir işte başarılı olmak
480. get along (with someone): biri ile iyi geçinmek
481. get around: çok gezmek, hareket etmek, (haber) yayılmak,; bir yol bulup- den kurtulmak
482. get at: - e ulaşmak, erişmek
483. get away with something: bir şeyi yapmayı başarmak
484. get back: geri dönmek
485. get behind: geç kalmak
486. get by: bir şey ile kıt kanaat geçinmek
487. get down (to): inmek, geri adım atmak
488. get in: varmak, ulaşmak
489. get of: rakibi geçmek
490. get on one's nerves: annoy; irritate: birinin sinirlerini bozmak, sinirlendirmek
491. get on with somebody: biri ile iyi geçinmek
492. get on: geçinmek, başarmak
493. get out: ayrılmak, evden uzaklara gitmek
494. get rid of: yok etmek, kurtulmak
495. get the feel of: bir şeye alışmak
496. get up: ayağa kalmak, yataktan kalkmak
497. glare at: e ters ters bakmak
498. go about a task: bir işi ele almak; bir işe başlamak
499. go after: yakalamak ve elinden almak için peşinden gitmek, kovalamak
500. go against: - karşı gelmek; - aykırı olmak; (sonuç) – in aleyhinde olmak
501. go along with: ile beraber olmak; -e razı olmak, kabul etmek
502. go around with: arkadaş olmak; (hastalık) çok kişiye bulaşmak
503. go at: - e saldırmak
504. go back: dönmek
505. go beyond: - in ötesine geçmek
506. go by: (zaman v.b.) geçmek; bir şeyi kılavuz kabul etmek; e bakarak hüküm vermek
507. go down: (seviye, kalite) düşmek; batmak; (şiş/su inmek);karşılanmak
508. go for: - e saldırmak; -i seçmek; -den hoşlanmak; için geçerli olmak
509. go in for: bir şeyin meraklısı olmak, bir şeyi yapmaktan hoşlanmak
510. go in: girmek, uymak, (güneş, ay) bulutla örtülmek
511. go into effect: yürürlüğe girmek
512. go into: bir mesleğe başlamak, (bir iş için belirli bir süre) harcanmak
513. go off: patlamak, çalmaya başlamak, (ışık/kalorifer) sönmek;(yemek) bozulmak
514. go on foot: yaya olarak
515. go over: -i incelemek, -i tekrar etmek, gözden geçirmek;
516. go through: hastalık sıkıntı geçirmek, harcamak; - i gözden geçirmek, yoklamak
517. go to pot: berbat olmak
518. go to seed: çaptan düşmek
519. go under: batmak, iflas etmek
520. go up: çıkmak, yükselmek; (tiyatro) perde kalkmak
521. go with: -e uygun olmak, -e uymak, ile flört etmek; - e devam etmek
522. grieve about/at: bir şeyden acı duymak, bir şeyden dolayı azap çekmek
523. growl at: birine, bir şeye hırlamak
524. guard somebody against someone or something: birini bir şeyden ya da birinden korumak
525. hand in hand: el ele
526. have a reputation for: bir şeyden dolayı ünlü olmak, bir şey ile ünlü olmak
527. have affection for: birine ilgi duymak, hoşlanmak
528. have compassion for: birine karşı merhamette bulunmak, birine acımak
529. have it in for: birine kin duymak
530. have it out: bir davayı kavga ederek bitirmek, sonlandırmak
531. have no use for: - den nefret etmek, tiksinmek
532. have on: giyinmek
533. have respect for: birine saygı duymak
534. hesitate at: tereddüt etmek, duraksamak
535. hint at: hissettirmek, üstü kapalı olarak söylemek, dokundurmak
536. hit upon: rasgele bulmak
537. hit upon: rasgele bulmak
538. hope for something: bir şeyi ummak, beklemek
539. impinge on: - i etkilemek
540. impose on: -e vergi koymak, zorla kabul ettirmek, empoze etmek,
541. in/ with regard to: - e gelince
542. in/ with regard to: - e gelince
543. in a hurry: acele ile, telaş içinde
544. in addition to: as well as: ek olarak, ek olarak, yanı sıra
545. in agreement: fakir birliği içinde olmak
546. in any case: her ne olursa olsun, her koşulda
547. in brief: özetle, bir kaç kelime ile
548. in bulk: büyük miktarda
549. in common: ortak, bir grup tarafından paylaşılan şey
550. in conjunction with: - ile bir arada, birlikte
551. in consequence of: sonucunda, nedeniyle
552. in control: kontrol altında, denetiminde
553. in danger: tehlike altında, tehdit altında
554. in debt: borç içinde olmak
555. in demand: revaçta, çok istenen, arzulanan
556. in depth: derinlemesine, detaylıca
557. in disgrace: yüz kızartıcı, kara leke olmak
558. in doubt: şüpheli, kesin değil
559. in earnest: ciddi, kararlı bir şekilde
560. in effect: kural, kanun v.b. etkin yürürlükte
561. in fact: in reality; really: gerçekte: aslında
562. in favor of: birini, bir şeyi desteklemek, tarafında
563. in fear of: bir şeyin korkusu ile dolu olmak
564. in flames: yanar halde, alev almış
565. in front of: önünde
566. in general: genel olarak
567. in need of: bir şeye ihtiyaç duymak
568. in part: to some degree: kısmen, bir dereceye kadar
569. in particular: especially: özellikle
570. in power: iktidarda olmak, gücü elinde tutmak
571. in private: başkalarının gözü önünde olmadan, kişiye özel
572. in reserve: reserved olmak, gelecekte kullanılmak için ayrılmak
573. in return for: as repayment for: karşılığında
574. in sight: görünürde, görüş açısı içinde
575. in silence: sessizlik içinde, sessiz, suskun olmak
576. in stock: stokta olmak, stokta bulunmak
577. in that case: o halde, eğer o doğru ise
578. in the course of: esnasında, süresince
579. in the end: finally: nihayetinde, en sonunda
580. in the long run: uzun vade de
581. in the short run: kısa vadede
582. in the wrong: bir hatadan sorumlu olmak, suçlu olmak
583. in theory: teorik olarak
584. in this manner: bu tarzda, şekilde
585. in turn: sıra ile
586. in vain: boşuna, başarısız bir şekilde
587. indulge in: bir şeye düşkün olmak
588. infer from: bir şeyden çıkarım yapmak, anlamak
589. inform somebody of something: birine bir haber vermek, bilgilendirmek
590. insist on: bir şeyde ısrar etmek, ısrarcı olmak
591. intervene in: e karışmak
592. invest in: bir şeye yatırım yapmak
593. jump on: -e saldırmak, çatmak
594. keep away: uzak durmak; uzak tutmak
595. keep company: (with )arkadaşlık etmek, yalnız bırakmamak
596. keep dark: saklamak, sır vermemek,
597. keep down: başını kaldırtmamak, yükselmesini engellemek
598. keep from: - den korumak
599. keep going: devam etmek; ilerlemek, sürdürmek
600. keep in mid: aklında tutmak, hep hatırlamak
601. keep in with: ile dost kalmak
602. keep in: içeride kalmak, içeride alıkoymak, saklamak
603. keep it up: sürdürmek, devam etmek
604. keep off: -i yaklaştırmamak, - uzak tutmak, -den uzak kalmak
605. keep on: devam etmek
606. keep out: dışında kalmak, dışarıda bırakmak
607. keep step with: -e ayak uydurmak
608. keep to: bağlı kalmak
609. keep touch with: ile ilişkiyi sürdürmek
610. keep up with: - den geri kalmamak
611. keep up: devam etmek, yüksek tutmak
612. keep watch: bekçilik etmek nöbet beklemek
613. knock about: tekrar vurmak, tartaklamak
614. knock down: yumrukla yere devirmek
615. knock out: vurup yıkmak, nakavt etmek
616. knock over: devirmek
617. knock together: birbirine çarpmak
618. knock up: bir araya toplamak
619. lack of: -in eksikliği, - yokluğu
620. laugh at: ¬-e gülmek,
621. lead to: -e yol açmak
622. listen to: birini, bir şeyi dinlemek
623. live by doing smth: bir şey yaparak hayatını devam ettirmek
624. live for: biri/bir şey için yaşamak
625. live within: - egöre yaşamak
626. long for: birini bir şeyi özlemek, arzulamak, beklemek
627. look at: birine, bir şeye bakmak
628. look down (on): hakir, küçük görmek
629. look for: birini bir şeyi aramak
630. look forward to: hevesle, dört gözle beklemek
631. look in on: kısa bir ziyaret yapmak
632. look into: - i araştırmak; -i soruşturmak, - i incelemek
633. look like: -e benzemek; -cek gibi olmak
634. look on: bakıp durmak, seyretmek; başkası ile aynı kitaptan okumak
635. look out for: dikkat etmek
636. look out: -den dışarı bakmak; sakınmak;
637. look over: muayene etmek, - i incelemek, -e göz gezdirmek
638. look through: -den bakmak;- i gözden geçirmek incelemek, - i yoklamak
639. look up to: -e saygı göstermek, -e hayranlık duymak, -i örnek almak
640. make away with somebody: birini öldürmek
641. meet with: ile buluşmak
642. merge into: birleşmek, birleştirmek, e dönüştürmek
643. mourn for: birinin, bir şeyin yasını tutmak
644. move down: öğrenciyi bir alt sınıfa yükseltmek, bir üst sınıfa yükselmek
645. move in: eve taşınmak, içeri girmek
646. move on: ileri gitmek, ileriki safhaya geçmek
647. move out: evden taşınmak, dışarıya çıkmak
648. move up: öğrenciyi bir üst sınıfa indirmek, bir üst sınıfa inmek
649. next of kin: yakın akraba
650. not down: not etmek, kaydetmek
651. object to: -e itiraz etmek, -e karşı çıkmak
652. of course: pek tabi ki, beklenildiği üzere
653. of necessity: zaruri olarak
654. of no consequence: önemsiz
655. of one's own accord: isteyerek; kendi rızası ile
656. of one's own free will: isteyerek; kendi rızası ile
657. of the question: imkansız, düşünülemez
658. on behalf of: birsinin ya da bir şeyin çıkarına, faydasına, :-in namına, -in adına
659. on demand: talep edilmek, revaçta olmak
660. on display: sergide olmak, sergide olan
661. on duty: görevli olmak, sorumlu olmak
662. on fire: burning: yanar halde olmak, tutuşmuş olmak
663. on fire: yanar halde, yanan
664. on no account: hiç bir koşul atında, h,ç bir şekilde
665. on order: talep edilmiş ama daha teslim edilmemiş ürünler için kullanılır
666. on purpose: bilerek, isteyerek, kasten
667. on sale: satılık
668. on schedule: plana, müfredata uygun olarak planlanan vakitte
669. on second thoughts: yeniden düşününce, tekrar düşününce
670. on the average: ortalama olarak, genellikle, normalde
671. on the move: hareket halinde
672. on the run: kaçmakta, geri çekilmekte, kaçarken
673. on the verge of: very close to; about to: bir şeyin eşiğinde, yapmak üzere
674. once and for all: ilk ve son kez
675. once in a while: ara sıra
676. out of breath: nefessiz kalmak,
677. out of control: kontrol dışı
678. out of danger: tehlikeden uzak, güvende
679. out of date: artık kullanılmayan, modası geçmiş
680. out of debt: borçsuz, harçsız
681. out of doors: ev dışında, açık alanda
682. out of fashion: eski moda, modası geçmiş
683. out of hand: kontrol dışı, elde olmayan
684. out of line with: in disagreement with: biri ile fakir ayrılığı içinde
685. out of order: bozuk, bozulmuş
686. out of print: baskısı olmaya. Artık basılmayan
687. out of regard for/to: - in hatırı için
688. out of sight: görüş alanı dışında, gizli kapaklı
689. out of the blue: beklenmedik bir şekilde
690. out of the ordinary: unusual: normal dışı, olağan dışı
691. out of touch: iletişim dışı, ulaşılamaz
692. out of trouble: tehlikeden uzak, tehlikesiz
693. out of work: işsiz kalmak
694. participate in: e katılmak
695. pass away: ölmek
696. pass by: yanından geçmek
697. pass for: - gözüyle bakılmak, - diye kabul edilmek
698. pass on to: başka bir konuya geçmek
699. pass on: vefat etmek
700. pass oneself off as : ... diye geçinmek, ... diye satmak
701. pass out: bayılmak, kendinden geçmek; dağıtmak
702. pass over: atlayıp geçmek, üstünden geçmek, ihmal etmek, görmemek, göz ardı etmek
703. pass something on to: bir şeyi başkasına vermek iletmek, geçirmek
704. pass the buck: sorumluluğunu başkasının üzerine atmak
705. pass through: içinden geçmek; nüfuz etmek
706. pass up: yararlanmamak, fırsatı kaçırmak
707. pay for: - in hesabını ödemek, - in masrafını ödemek
708. persist in: -de ısrar etmek; ayak diremek
709. pertain to: e ait olmak; ile ilgili olmak; ile alakalı olmak
710. pick apart: çekiştirmek; insafsızca eleştirmek; savını çürütmek
711. pick at: - i çekelemek; iştahsızca yemek
712. pick off: koparmak; tabanca ile birer bire vurup düşürmek
713. pick on: seçmek
714. pick out: seçmek, ayırmak
715. pick up: kaldırmak, toplamak
716. plead for: bir şey için yalvarmak, rica etmek
717. plunge into: e dalmak, e daldırmak; sokmak; saplamak
718. point at: göstermek, işaret etmek
719. pose for: bir şey için poz vermek, pozunu vermek
720. pounce at/ on: birden üstüne atılmak
721. pray for: - için dua etmek, yakarmak
722. prepare for: bir şey için hazırlamak, hazırlanmak
723. preside at/ over: - e başkanlık etmek
724. press for: bir şey için baskı yapmak
725. press on: zorla kabul ettirmek
726. prevent something from happening: bir şeyin olmasını engellemek, korumak
727. proceed from: - den kaynaklanmak, - den ileri gelmek
728. proceed to: -e gitmek ilerlemek
729. proceed with: - e devam etmek
730. profit from: - den yararlanmak, faydalanmak; istifade etmek
731. protect from: bir şeyden, birinden korumak
732. pry into: - in gizlisini saklısını araştırmak
733. punish for: bir şeyden dolayı cezalandırmak
734. put forward: ileri sürmek
735. put the blame on someone: suçu birine atmak
736. put to flight: kaçırmak
737. quote from: - den alıntı yapmak
738. radiate from: -den yayılmak, saçılmak
739. recoil from: bir şeyden geri çekilme, vazgeçme, geri adım atma
740. recover from: - den iyileşmek
741. refer to: e göndermek, başvurmak; e bakmak
742. reflect on: iyice düşünmek, ölçüp biçmek
743. refrain from: - en kaçınmak, den sakınmak; kendini tutmak
744. regard as: - e olarak kabul etmek
745. regardless of: - e aldırmayarak, bakmayarak
746. register for: bir şeye kaydolmak, yazılmak
747. relate to: ile ilgili olmak; ile ilgisi olmak
748. rely on:-e güvenmek, e itimat etmek, e bel bağlamak
749. remove to: - e taşınmak
750. resort to: e gitmek, -e başvurmak
751. respond to: e tepki, karşılık vermek
752. revert to: e geri gitmek, e dönmek
753. reward somebody with: birini bir şey ile ödüllendirmek
754. rob somebody of something: birini soymak
755. run a boundary: sınırı aşmak
756. run a risk: riske girmek
757. run about: koşuşturmak, öteye beriye koşmak
758. run across: rastlamak
759. run after: -in peşinde koşmak
760. run against: -e çatmak, - e çarpmak
761. run aground: karaya oturmak
762. run away with: - i alıp kaçmak, aşığı ile kaçmak, bir konuda en başarılı kişi olmak
763. run away: kaçmak, firar etmek
764. run down: çarpıp yere düşürmek, çarpmak; yermek, kötülemek; arkasından koşup yakalamak; kuvvetten düşmek; arayıp bulmak
765. run dry: kurumak
766. run for office: seçimle geline bir görev için yarışmak
767. run for one’s life: kaçıp kurtulmak
768. run hard: hızlı koşmak
769. run into: -e rast gelmek, -e çarpmak
770. run low: azalmak
771. run off: kaçmak
772. run on: devam etmek, devamlı koşmak
773. run out on: birini terk etmek
774. run out: dışarı koşmak; (süre) bitmek; tükenmek
775. run over: çarpıp ezmek, tekrarlamak, gözden geçirmek, taşmak
776. run short of: (malzemesi) tükenmek, azalmak
777. run true to form: kedisinden beklendiği gibi davranmak
778. run upon: e rastlamak
779. search for: bir şeyi araştırmak, aramak, peşinde olmak
780. see the light: bir şeyin aslını öğrenmek
781. see about: icabına bakmak
782. see double: şeşi beş görmek, biri iki görmek
783. see eye to eye with: biri ile tam olarak fakir birliği içinde olmak
784. see one through: yetmek, idare etmek
785. see red: çok öfkelenmek, gözünü kan bürümek
786. see someone home: birini eve bırakmak
787. see someone off: birini geçirmek, yolcu etmek
788. see something out: bir şeyi sonuna getirmek, bitirmek
789. see to: bir şey ile ilgilenmek, -in icabına bakmak
790. send for: çağırmak
791. set about: başlamak
792. set in foot: ayak basmak
793. set in motion: harekete geçirmek, başlatmak
794. shame for: bir şeyden dolayı utanmak
795. shoot at: birine bir şeye ateş etmek
796. shoot down: birini, bir şeyi ateş ederek düşürmek
797. shoot out: fırlamak
798. shop for: belirli şeylerin peşinde çarşı Pazar dolaşmak
799. shout at: birine bağırmak, haykırmak
800. shrink from: (korkudan) –den çekilmek
801. sink into: bir şeyim için düşmek
802. smell of: belirli bir şeyin kokusunu almak, koklamak
803. smile at: birine, bir şeye gülümsemek
804. snap at: ağzıyla kapmaya çalışmak, (kopek için) ısırmaya çalışmak
805. sneer at: e dudak bükmek, küçümsemek
806. sneeze at: e dudak bükmek, küçümsemek
807. spy on: bir konuda casusluk etmek
808. stand against: karşı koymak, mukavemet etmek
809. stand for: adaylığını koymak
810. stare at: dikkatle bakmak
811. start back: geri dönmek
812. start off: başlamak
813. start out as: - e olarak çalışmaya başlamak
814. start something up: bir makineyi çalıştırmak; bir şeyi başlatmak
815. start with: başlangıçta, ilkin, evvel
816. stem from: -den kaynaklanmak
817. stick at: bir iş üzerinde sabırla çalışmaya devam etmek
818. stick on: -e yapışmak, yapıştırmak
819. stick on: birine tutulmak, aşık olmak
820. stick to: bir şeye sadık kalmak
821. stick up for: birini savunmak
822. stick with: biri ile beraber kalmak
823. submit to: arz etmek, sunmak, teslim etmek
824. subscribe to: bir şeye abone olmak; bir görüşü paylaşmak
825. subsist on: ile geçinmek ile yaşamak
826. substitute for: geçici olarak başkasının yerine çalışmak; vekâlet etmek; başkasının yerine oyuna girmek
827. succeed in doing something bir şeyde başarılı olmak
828. succumb to: dayanamamak, direnememek, yenilmek, dayanamayarak karşı çıkmaktan vazgeçmek
829. suffer from: bir şeyden sıkıntılı olmak, dertli olmak, acı çekmek
830. suitable to: uygun, müsait olmak
831. surrender to: kendini bir şeye vermek, kaptırmak
832. suspicious of: - den kuşku duymak
833. swear at: küfür etmek
834. swear by: bir şey üzerine yemin etmek
835. swear on: -e üzerine yemin etmek
836. take a break: mola vermek
837. take a chance: riske girmek
838. take a dim view of: -i doğru bulmamak
839. take a hard line with: birine karşı sert davranmak
840. take a look at: göz atmak, gözden geçirmek
841. take a vote: oylamaya sunmak
842. take after: fiziki olarak birine benzemek
843. take aim (at): -e nişan almak
844. take away from: birini bir şeyi başka birinden ayırmak, gölge düşürmek
845. take away: birini bir şeyi başka bir yere götürmek, desteği çekmek
846. take back: geri götürmek, geri almak,
847. take care of: -e bakmak, -in bakımı ile ilgilenmek; - i karşılamak; bir meseleyi halletmek
848. take charge: yönetimi ele geçirmek, sorumluluğu üstüne almak
849. take hold of: tutmak, kavramak, yakalamak; etkisi altına almak
850. take into consideration: karar verirken aklında tutmak, değerlendirirken unutmamak
851. take off: (uçak, kuş) havalanmak, kalkmak.
852. take on: (taşıt, kargo) yolcu almak; işe almak; biri ile uğraşmak, meşgul olmak; biri ile dövüşmek, vuruşmak; işi kabul etmek; sorumluluğu üstlenmek
853. take out after: kovalamaya başlamak, peşinden gitmek, takip etmek
854. take out: sigorta poliçesini satın almak; yola çıkmak
855. take over: yönetimi ele almak, ele geçirmek, üstlenmek; devir almak
856. take part in: bir şeye iştirak etmek
857. take place: olmak, meydana gelmek, vuku bulmak; geçmek
858. take somebody for: birini bir şeyi başkası sanmak
859. take to: bir yere gitmek
860. taken ill: hastalanmak
861. talk about: hakkında konuşmak, bahsetmek
862. the general run of: -in çoğunluğu, -in büyük kısmı
863. think about: - i düşünmek, - i aklına getirmek, iyice düşünmek
864. think back on: - i aklına getirmek, hatırlamak
865. think better of: ( bir şeyin akıl karı olmadığını düşünerek ) vazgeçmek
866. think highly of: -e saygı duymak
867. think much of: e göre pek değerli olmak
868. threaten with: ile tehdit etmek
869. thrive on: birine, bir şeye iyi gelmek
870. throw something at somebody: birine bir şey fırlatmak, atmak
871. to a certain extent: partly: belli bir dereceye kadar, kısmen
872. to date: so far; until now: şu an dek
873. transform into: e dönüştürmek, e dönmek
874. trip over: ayağı takılıp düşmek, tökezlemek
875. trip up: -e çelme takmak
876. try for: elde etmeye çalışmak
877. try on: prova etmek, giyip denemek
878. try out: birini ya da bir şeyi denemek
879. turn against: aleyhine dönmek, aleyhine döndürmek
880. turn away: bir başka tarafa yöneltmek, dönüp girmek, sapmak, vazgeçmek
881. turn back: geri çevirmek; geri dönmek
882. turn bad: hava için bozmak; süt vb. bozulmak
883. turn down: geri çevirmek, reddetmek; kısmak
884. turn in: içine kıvırmak, içeriye doğru çevirmek
885. turn into: olmak, kesilmek, e dönmek, dönüşmek
886. turn off: kapamak
887. turn on: açmak, çevirmek
888. turn to: e başvurmak, in yardımını istemek
889. turn up: yukarı çevirmek, açmak, çevirmek, ortaya çıkarmak
890. under foot: ayakaltında
891. vote against: - in aleyhinde oy kullanmak
892. vote for: - in lehinde oy kullanmak
893. vouch for: -i doğrulamak; - i garanti etmek; kefil olmak
894. wait for; birini bir şeyi beklemek
895. wave at: el sallamak
896. win by default: hükmen galip gelmek
897. wink at: e göz kırpmak; bir şeyi görmemezlikten gelmek
898. wish for
899. with regard to: with respect to: concerning; about: ilişkin, dair, hakkında
900. within limits: limitler içinde, sınırları aşmayan
901. without regard to: - e bakmadan aldırmadan
902. without regard to: -e bakmaksızın, -e aldırmadan
903. wonder about: merak etmek, anlamak, öğrenmek istemek
904. yield to: başkasına vermek, bırakmak; teslim etmek, teslim olmak; sonucunu ortaya çıkarmak
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder