“Uzaklardaki
sevdiğin yüreğin sahibine bir dua demeti iliştirip tatlı bir tebessüm
göndermektir aşk.”
"Love is sending a sweet smile to the heart of your loved one in the distance, attaching a prayer bundle."
____________________________________________________________________________
____________________________________________________________________________
AŞK
Aşk, uykuya
benzer. Başı, sabah uykusu gibi tatlıdır. Ortası, öğle uykusu gibi
yorgunluğunuzu alır. Sonu ise, ikindi uykusunun mahmurluğu gibi şaşırtır; hatta
kerahet vaktinde uyuyanın aklını başından alır.
Aşk, bazen uçsuz bucaksız semada ak bir güvercin gibi kanat çırpmaktır. Bazense sevdiğinizin sevinçten büyüyen göz bebeklerini, çok uzaklardan okumaktır. Bazen vahasız çöl kumlarında bir bedevi gibi deli divane gezmektir. Bazense her şeyden geçip, yârin hüviyetine bürünmektir.
Love is like sleep. At first it is as sweet as morning sleep. In the middle, it takes your fatigue, like midday sleep. The end is surprised as the sleepiness of the two sleeps; it even takes the mind of sleeping at the time of pity.
Aşk, bazen uçsuz bucaksız semada ak bir güvercin gibi kanat çırpmaktır. Bazense sevdiğinizin sevinçten büyüyen göz bebeklerini, çok uzaklardan okumaktır. Bazen vahasız çöl kumlarında bir bedevi gibi deli divane gezmektir. Bazense her şeyden geçip, yârin hüviyetine bürünmektir.
Love is like sleep. At first it is as sweet as morning sleep. In the middle, it takes your fatigue, like midday sleep. The end is surprised as the sleepiness of the two sleeps; it even takes the mind of sleeping at the time of pity.
Love is sometimes a vigorous flapping of wings like a pigeon. Sometimes you like to read your favorite puppies growing from joy, far away. Sometimes it is a crazy divan like a bedouin in the wild desert sand. Sometimes it is all over and taking on the imprint of your identity.
İnsan, hayatı boyunca bir kişiyi sever; öncekiler ve sonrakiler birer arayış, kaçış veya aldanıştan başka bir şey değildir. Genellikle ömrümüzün ruhen yenilenme sürecinde, kendimizi gerçekleştirmemizi sağlayan, zihnimizdeki düşünceleri okuyan ve kalbimizdeki duygulara tercüman olan kişilere ‘âşık’ oluruz. Bu yönüyle aşk, yenilenmeye tekabül eden, ruh ortağımızı bulma halidir. Bazen hangi kırık kalbin duasıyla karanlıkların aydınlandığını ve sana ummadığın kapıların nasıl bir anda açıldığını ve seni böyle ayakta tuttuğunu bilemezsin. Bu belki bir dostunun, senin için gece yarısı ettiği bir duadan, karşılıksız yaptığın bir iyilikten veya verdiğin bir sadakadandır. Neticesi güzel olduktan sonra, sebebini bilmenin ne önemi var? Aşk da böyle değil mi zaten. Birine âşık olup onu çok sevdikten sonra, niçin sevdiğinin ne önemi var? Zaten aynı zamanda hayatta alınabilecek en büyük risklerden biri değil miydi âşık olmak?
Aşk, başlangıçta coşkuyu, özgürlüğü ve çalkantıyı sever. Sonra temkin, ağırbaşlılık ve ihtiyat yüreklere hâkim olur. Gündüzlerin yoğunluğuna inat, geceleri sükûnete bayılır aşk. Çünkü sessizlikle huzur bulur ve yatışır. Beşerî aşk, Yüce Yaratıcının kullarına tarifi imkânsız bir ikramıdır. Aşk, ilkte son bulmak, başlangıçta bitmektir. Şiirin her satırında şairin parmak izlerini, aşkın her anında da aşığın gönül izlerini görebilirsiniz. Öte yandan, kalpteki gurur, haset ve kibrin izleri ancak aşk sayesinde silinir. Aşk, bazen boş vermektir dünyalık işleri. Yunus Emre gibi: “Boş verdim her şeyi, bana seni, gerek seni!” diyebilmektir. İlâhi aşkın yolu bazı yürekler için beşerî aşktan geçse de, ilâhi emir, Allah ve Rasulünün her daim daha çok sevilmesidir. Zira aslında aşk, Mevla'ya giden yolda Leyla ile selamlaşmaktır. Bir başka deyişle, çıkmaz yazdığı halde, insanın ısrarla girmek istediği sokağın adıdır aşk. Girişi de çıkışı da belli değildir; bu yüzden bu sokağa giren yüreğinin derinliklerinde kaybolur gider.
Aşk, farkında olmadan canana alışmaktır. Aşkı en çok sevgi besler. Sevgi her şeye katlanır, her şeye inanır, her şeyi umut eder, her şeye dayanır. Ne aşırı kıskanır, ne de böbürlenir. Kabalıktan hoşlanmaz, kendi çıkarını aramaz, kolayca öfkelenmez, kötülüğü anmaz. Sevgi kötülüğe sevinmez ama tüm kötülükleri mağlup eder.
Sevgiyi göstermek için aşkın dilini iyi bilmek gerekir. Her insandan aşkın dilini anlaması beklenemez. Aşk, adeta bir fon müziği gibi insanın ruhuna rahatlık verir. Aşkın dilini en güzel şiirler ve şarkılar anlatır. Sevgi, gözle görülmeyen kalpten gelen soyut bir olgudur. Fakat kalpteki sevginin somuta yansıyan bir takım işaretleri vardır. Söz gelimi, birisine hediye almamız beş duyu ile bilinir, ama bu hediyenin arka planında sevginin hükmettiği kalp ve akıl vardır. Kalp ile hissedilen, akıl ile uygulamaya geçirilir. Kalbimiz her zaman doğru söyleseydi, aklımıza gerek kalır mıydı?
Her şey sevgiyle ve karşınızdakine değer verdiğinizi hissettirmekle başlar. Biri siz, "Acaba o da beni seviyor mu?" diye düşündürüyorsa, bilin ki sizi sevmiyordur. Zira seven insan sevdiğini hissettirir, düşündürmez. Bazen sevdiğiniz kişi sizi kırar, üzer, incitir hatta canınızı bile acıtır fakat sırf kimsenin onun gibi olamayacağını düşündüğünüz için, sevmeye devam edersiniz, hem de canınızın yanacağını bile bile.
Sevginin büyüklüğü ve derecesi, her ne pahasına olursa olsun, aşka giden yolda sevdiğini terk etmemek ve her daim yanında olmakla anlaşılır. Hayata dair pek çok bilgiyi okuyarak, dinleyerek veya gözlemleyerek öğreniriz fakat bir kimsenin değerini ancak onu gönülden severek anlarız. Dünyadaki tüm şarkılar, filmler, kitaplar, hesaplar ve akıl oyunlarını terazinin bir kefesine koysanız, diğerine de yüreğinizdeki sevgiyi koysanız, sevginiz her zaman daha ağır gelecektir. Ne yaparsanız yapın, iyi ve doğru bir adamın yüreğindeki sevgiyi söküp alamazsınız. Nefsimiz bir şeyi çok istediği zaman, onu çok sevmiş olmayız. Çünkü bir şeyi veya birini sevmek demek, ancak onu kalbimizle hissetmek ve yaşamakla eş değerdir.
Ömür ağacımızdan günler güz yaprakları gibi düştükçe, gönül heybemizdeki anılar sayıca artar ve hayata sımsıkı tutunmamızı sağlar. Ne bir romanın albenili tasvirlerine, ne kısa bir hikâyenin olay örgüsüne, ne bir şiirin kafiyeyle biten mısralarına, ne çok satan kitapların sayfalarına, ne de internet ansiklopedilerinin alt yapısına sığabilir anlatılmak istenen bu duygular manzumesi. Gün batımını sevdiğinizle yüksek bir tepeden yan yana izlemek veya bir yaz günü üzerinizde ince elbiselerle yürürken, elinizde şemsiye olmasına rağmen, aniden bastıran yaz yağmurunun altında birlikte ıslanmak kısmen de olsa hissettirir bu duyguyu size.
Aşk bir bütündür. Aşkın sesini duymalı, yüzünü görmeli ve aşka sesini duyurmalı insan. Birilerine ve bir şeylere ihtiyacı olduğu için âşık olmamalı. Mutsuzluklarında sığınacak bir limana duyduğun ihtiyaç mıydı aşkın? Sessizlik istediğinde; sessiz ve huzur veren bir limana duyduğun açlıktı belki de aşk sandığın? Ruhunun derinliklerindeki boşluğu hissettiğinde demir attığın; sana açık bir yürekti, sığındığın güvenli bir liman.
İnsan, hayatı boyunca bir kişiyi sever; öncekiler ve sonrakiler birer arayış, kaçış veya aldanıştan başka bir şey değildir. Genellikle ömrümüzün ruhen yenilenme sürecinde, kendimizi gerçekleştirmemizi sağlayan, zihnimizdeki düşünceleri okuyan ve kalbimizdeki duygulara tercüman olan kişilere ‘âşık’ oluruz. Bu yönüyle aşk, yenilenmeye tekabül eden, ruh ortağımızı bulma halidir. Bazen hangi kırık kalbin duasıyla karanlıkların aydınlandığını ve sana ummadığın kapıların nasıl bir anda açıldığını ve seni böyle ayakta tuttuğunu bilemezsin. Bu belki bir dostunun, senin için gece yarısı ettiği bir duadan, karşılıksız yaptığın bir iyilikten veya verdiğin bir sadakadandır. Neticesi güzel olduktan sonra, sebebini bilmenin ne önemi var? Aşk da böyle değil mi zaten. Birine âşık olup onu çok sevdikten sonra, niçin sevdiğinin ne önemi var? Zaten aynı zamanda hayatta alınabilecek en büyük risklerden biri değil miydi âşık olmak?
Aşk, başlangıçta coşkuyu, özgürlüğü ve çalkantıyı sever. Sonra temkin, ağırbaşlılık ve ihtiyat yüreklere hâkim olur. Gündüzlerin yoğunluğuna inat, geceleri sükûnete bayılır aşk. Çünkü sessizlikle huzur bulur ve yatışır. Beşerî aşk, Yüce Yaratıcının kullarına tarifi imkânsız bir ikramıdır. Aşk, ilkte son bulmak, başlangıçta bitmektir. Şiirin her satırında şairin parmak izlerini, aşkın her anında da aşığın gönül izlerini görebilirsiniz. Öte yandan, kalpteki gurur, haset ve kibrin izleri ancak aşk sayesinde silinir. Aşk, bazen boş vermektir dünyalık işleri. Yunus Emre gibi: “Boş verdim her şeyi, bana seni, gerek seni!” diyebilmektir. İlâhi aşkın yolu bazı yürekler için beşerî aşktan geçse de, ilâhi emir, Allah ve Rasulünün her daim daha çok sevilmesidir. Zira aslında aşk, Mevla'ya giden yolda Leyla ile selamlaşmaktır. Bir başka deyişle, çıkmaz yazdığı halde, insanın ısrarla girmek istediği sokağın adıdır aşk. Girişi de çıkışı da belli değildir; bu yüzden bu sokağa giren yüreğinin derinliklerinde kaybolur gider.
Aşk, farkında olmadan canana alışmaktır. Aşkı en çok sevgi besler. Sevgi her şeye katlanır, her şeye inanır, her şeyi umut eder, her şeye dayanır. Ne aşırı kıskanır, ne de böbürlenir. Kabalıktan hoşlanmaz, kendi çıkarını aramaz, kolayca öfkelenmez, kötülüğü anmaz. Sevgi kötülüğe sevinmez ama tüm kötülükleri mağlup eder.
Sevgiyi göstermek için aşkın dilini iyi bilmek gerekir. Her insandan aşkın dilini anlaması beklenemez. Aşk, adeta bir fon müziği gibi insanın ruhuna rahatlık verir. Aşkın dilini en güzel şiirler ve şarkılar anlatır. Sevgi, gözle görülmeyen kalpten gelen soyut bir olgudur. Fakat kalpteki sevginin somuta yansıyan bir takım işaretleri vardır. Söz gelimi, birisine hediye almamız beş duyu ile bilinir, ama bu hediyenin arka planında sevginin hükmettiği kalp ve akıl vardır. Kalp ile hissedilen, akıl ile uygulamaya geçirilir. Kalbimiz her zaman doğru söyleseydi, aklımıza gerek kalır mıydı?
Her şey sevgiyle ve karşınızdakine değer verdiğinizi hissettirmekle başlar. Biri siz, "Acaba o da beni seviyor mu?" diye düşündürüyorsa, bilin ki sizi sevmiyordur. Zira seven insan sevdiğini hissettirir, düşündürmez. Bazen sevdiğiniz kişi sizi kırar, üzer, incitir hatta canınızı bile acıtır fakat sırf kimsenin onun gibi olamayacağını düşündüğünüz için, sevmeye devam edersiniz, hem de canınızın yanacağını bile bile.
Sevginin büyüklüğü ve derecesi, her ne pahasına olursa olsun, aşka giden yolda sevdiğini terk etmemek ve her daim yanında olmakla anlaşılır. Hayata dair pek çok bilgiyi okuyarak, dinleyerek veya gözlemleyerek öğreniriz fakat bir kimsenin değerini ancak onu gönülden severek anlarız. Dünyadaki tüm şarkılar, filmler, kitaplar, hesaplar ve akıl oyunlarını terazinin bir kefesine koysanız, diğerine de yüreğinizdeki sevgiyi koysanız, sevginiz her zaman daha ağır gelecektir. Ne yaparsanız yapın, iyi ve doğru bir adamın yüreğindeki sevgiyi söküp alamazsınız. Nefsimiz bir şeyi çok istediği zaman, onu çok sevmiş olmayız. Çünkü bir şeyi veya birini sevmek demek, ancak onu kalbimizle hissetmek ve yaşamakla eş değerdir.
Ömür ağacımızdan günler güz yaprakları gibi düştükçe, gönül heybemizdeki anılar sayıca artar ve hayata sımsıkı tutunmamızı sağlar. Ne bir romanın albenili tasvirlerine, ne kısa bir hikâyenin olay örgüsüne, ne bir şiirin kafiyeyle biten mısralarına, ne çok satan kitapların sayfalarına, ne de internet ansiklopedilerinin alt yapısına sığabilir anlatılmak istenen bu duygular manzumesi. Gün batımını sevdiğinizle yüksek bir tepeden yan yana izlemek veya bir yaz günü üzerinizde ince elbiselerle yürürken, elinizde şemsiye olmasına rağmen, aniden bastıran yaz yağmurunun altında birlikte ıslanmak kısmen de olsa hissettirir bu duyguyu size.
Aşk bir bütündür. Aşkın sesini duymalı, yüzünü görmeli ve aşka sesini duyurmalı insan. Birilerine ve bir şeylere ihtiyacı olduğu için âşık olmamalı. Mutsuzluklarında sığınacak bir limana duyduğun ihtiyaç mıydı aşkın? Sessizlik istediğinde; sessiz ve huzur veren bir limana duyduğun açlıktı belki de aşk sandığın? Ruhunun derinliklerindeki boşluğu hissettiğinde demir attığın; sana açık bir yürekti, sığındığın güvenli bir liman.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder